• BIST 9897.51
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • İstanbul 19 °C
  • Ankara 26 °C

Terazi şaşmasın!

Talat Yavuz
Milletlerin gücünün, sadece devletlerin silahlı gücünden ibaret olmadığını, 15 Temmuz gecesi yaşayarak tecrübe eden bir milletiz. Askeri ile polisi, şer güçler tarafından bir şekilde karşı karşıya getirilen devletimizin o gece en büyük gücü cesaretle, canı pahasına sokağa çıkan, gazi olan, şehitler veren insanımız olmuştu.
15 Temmuz sonrasının, 15 Temmuz’a giden süreç kadar önemli olduğunu çok defa vurgulamış, hatta “15 Temmuz Kadife Darbeye mi Dönüşüyor?” başlıklı bir yazı da kaleme almıştım. Her darbeden sonra yaşananların, 15 Temmuz sonrası da yaşanmaya başladığına dikkat çekerek bazı kaygılarımı dile getirmiştim.
Aradan geçen zaman diliminde ülkemizde çok şey değişti, güvenlik politikaları ön plana çıktı. Sivil toplum çalışmalarını, emir komuta içinde yürüten statükocular ile marjinal bir kesim ve onun örgütlü yapısı geniş bir hareket alanı buldu. Uluslararası güç dengeleri, değişen ABD başkanlığı ve salgınla büyüyen ekonomik sıkıntılarla birleşince yeni ve kritik bir eşiğe gelmiş olduk.
Bütün bu zor şartlar altında, bugünlerde, 15 Temmuz gecesi ülkemizi işgal etme hevesleri kursaklarında kalan, sınırımızdaki teröristlere açık destek olanların kontrolündeki BM ve onun Güvenlik Konseyi bizden, Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin bir kanun çıkarmamızı istiyor. İlk bakışta ne kadar haklı ve yerinde bir beklenti gibi görünse de aslında yapılmak istenen hiç de öyle değil.
Terörün tanımında anlaşamadıkça, bu kanun kime hizmet edecektir? BM’nin terör listesine aldığı kişi, grup, dernek ve devletlere, biz de terörist diyebilecek miyiz?
Anlaşılan bu şer güçler, planlarına engel olarak ülkemizdeki sivil toplum çalışmalarını görmüşler ve bütün dünyaya yardım eli uzatan ve direncimizi artıran bu yapıları, kendi elimizle saf dışı etmenin mevzuatını oluşturmaya çalışıyorlar.
Bu dar boğazdan çıkmanın yolu, yasaklar ve keyfi uygulamalar getirmek değil, tam aksine sivil denetimi artırmaktır.
Uluslararası sistem bizi ne kadar zorluyorsa, o kadar sivil toplumun önü açılmalı ve yasal zemini sağlamlaştırılmalıdır. Sağlamlaştırılmalı ki vicdanlar susmasın, içimizde gerçekleri dünyaya haykıracak topluluklar olsun.
Suça bulaşanları ayıklamak için bu kanuna değil, adil bir BM düzenine ihtiyacımız vardır.
Devletler kendi dinamikleri, zorlukları, yakın ve uzak politikaları ve hepsinden önemlisi güçleri oranında hareket ederler. Sivil toplum ise yapılanlara kendi önceliklerine göre katılır veya itiraz eder, karşı koyar, tarihe not düşerler.
Tarihe not düşelim ve bugün terörün arkasından emperyalist devletlerin çekilmesini daha acil bulduğumuzu belirtelim. Umarım İstanbul Sözleşmesi benzeri bir süreç yaşanmaz.
Bu yazı toplam 1757 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113