Günah işlerken “Nasıl olsa Allah affeder” diyerek kendimizi kandırmayı çok seviyoruz.
Namazı erteleyip birazdan kılarım, az sonra diye diye namazı geçirip, sonra da pişman olmayı çok seviyoruz.
Cuma namazına gidip, haftanın geri kalanında namaz yokmuş gibi davranmayı, bir sonraki cuma namazını kılmaya niyet ederek rahatlamayı çok seviyoruz.
Sıkıştığımız zaman elimiz ayağımıza dolanınca dua etmeyi, rahata kavuşunca da duayı niyazı, yakarmayı unutmayı çok seviyoruz.
Zor durumda kalınca Kur’ana sarılıp okumayı, hatim indirmeyi, yasinler okumayı, ferahlayınca mushafın yüzünü açmamayı çok seviyoruz.
Yanlış yapınca, nerde hata yaptım diyerek kendimizi hesaba çekmek yerine, kaderim böyleymiş, alın yazım işte diyerek sorumluluğu kadere yüklemeyi çok seviyoruz.
Hoca nasihati, vaaz, sohbet dinlediğimiz zaman üzerimize almamayı, hep başkasına yormayı çok seviyoruz.
Kendimiz için güzel bir hazırlık yapıp iki rekat namaz kılıp elleri yüce yaradana açmak yerine, hep başkasından dua istemeyi çok seviyoruz.
Cuma, Kandil, Bayramlarda gelen sıradan mesajları öylesine paylaşıp, bir kere bile olsun arayıp sormamayı çok seviyoruz.
Ağzımızı bozup, dilimizi kirletip “Kalbimiz temiz” demeyi çok ama çok seviyoruz.
Yaptığımızı iyiliği başa kakmayı, verdiğimiz sadakayı yüze vurmayı, sosyal medyalarda sabah akşam paylaşmayı ve anlatmayı çok seviyoruz.
Mezarlıkları ziyaret edip bizde sizin gibi olacağız bir gün dedikten sonra gözyaşı döküp, mezarlıktan ayrılınca bıraktığımız yerden devam ederek yaşamayı çok seviyoruz.
Daha neler seviyoruz neler!...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.