Birkaç ay önce, tıraş koltuğunda, koyu Beşiktaş taraftarı olan Kuaförüm Sezgin’le yaptığımız sohbeti hatırlıyorum; “Bu ülkede, bahis ve iddia yasaklanmadığı müddetçe futboldaki bu hakem tartışmaları bitmez.” diye lafı uzatmadan tespitini yapıyordu.
İstanbul’da, on yıl kadar oldu, önemli liselerimizi, vakıf, dernek, aile birliği ve öğrenci kulüpleri üzerinden esir almış bir takım marjinal grupların yaptıkları ve kamuoyuna yansıyan aymazlıklarını duymayan, görmeyen kalmadı. Öğrencilerimiz okul müdürlerine, yetkililerimiz ise maalesef yaşanan rezilliklere sırtını döndü bugüne kadar. On iki yıl önce, yasaklı madde kullanan ünlüler yine gündemdeydi. Tepki vermiş, uyarmış, öneride bulunmuştuk.
Hatta ilginç bir tesadüf, “Uyuşturulmuş Ünlüler” başlığı ile kaleme aldığım yazı üzerine Habertürk televizyonu davet etmiş ve canlı yayında, bizi bekleyen tehlikeyi uzun uzun konuşmuştuk. Gündem yasa dışı bahis ve şike operasyonları, İstanbul’daki önemli liseler başta olmak üzere okullardaki üzücü olaylar ve bir takım ünlü ismin yasaklı madde eşliğinde sergiledikleri rezillikler.
Üç konuda da ilk şoku atlatan herkesin tepkisi, “Böyle olduğunu biliyorduk.” demesi bir problemi anlatıyor aslında. Biliyor ve bekliyoruz. Herkes biliyor ki yasaklı madde kullanımını ortaokullara, liselere kadar indirmek isteyen odaklar var. Geçen haftaki yazımda Yeşilay’ın çalışmalarındaki ürkütücü bilgilere işaret etmiştim. Adliyelere ve devletin ilgili birimlerine yansıyanlar da cabası.
Peki, herkes biliyorsa önlem almak ve gereğini yapmak için neyi bekliyorduk? İlla kulüpler arasında kavga çıkması, öğrencilerin yaptıklarının sosyal medyaya yansıması ve ünlülerin birbirlerini ele vermesi mi gerekiyordu? Bu eylemler şimdi mi suç kapsamına alındı?
Toplum olarak son zamanlarda yapılan operasyonları, gözaltları vs. anlamaya çalışıyoruz. Bir taraftan hiç kimsenin dokunulmazlığı yok, suç işleyenin yakasına yapışılıyor diyecek oluyoruz, hemen aklımıza daha önce neredeydiniz sorusu geliyor?
Neden bu kadar öğrencinin, futbolcunun, iş adamının, ünlünün yanlışa, suça bulaşmasına seyirci kaldınız? Devletin görevi sadece suçluyu yakalamak mıdır? İnsanların, özellikle gençlerin suça bulaşmasını engellemek daha öncelikli görev değil midir? Her üç olaya da müdahale etmenin çeşitli zorlukları elbette vardır. Özellikle liselerle ilgili süreci başından bugüne kadar bilen, takip eden, zamanında tepki veren ve her defasında malum yapılar tarafından linçe uğrayan biri olarak; devlet adına görev yapanların, şimdilerde toplumda infial oluşturan benzer olaylar karşısında, görmezden gelmeye, geçiştirmeye hakları yok diye düşünüyorum.
Ülkemizin her köşesinden başarılı öğrencilerimizin gittiği liseleri, kökü dışarıda, yerli ve yabancı odaklardan temizlemek, eğitim sistemimizi yeniden yapılandırmak için artık geç kalmamalıyız. Adalet sisteminin işleyişini ise tutarlı, istikrarlı ve geç kalmayacak şekilde yeniden düzenlemeliyiz. Yoksa daha çok insanımız gözümüzün önünde yok olup gidecek.
Kızmak, ayıplamak, suçlamak, aşağılamak kolay, önemli olan yıllar sonra; “Ey büyüklerim, hayat tecrübemin yetersiz olduğu yaşlarımda büyük bataklıklara, çıkmazlara ve sapkınlıklara karşı beni neden korumadınız?” diyecek gencimize mantıklı cevap verebilmektir. Bu büyük bir sorumluluktur bence, aklımızı başımıza alalım, toplum çürüyor, gençlerimiz yok oluyor.



























