• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 27 °C
  • Ankara 28 °C

ETKİ ALANI OLARAK MÜZİK

Coşkun Otluoğlu

Ortaokul sıralarındayken Mehter Marşı’nın etkisini ve savaşlardaki rolünü öğrendiğimde Osmanlı Devleti’mize olan hayranlığım kat be kat artmıştı. O yaşlarda bu konudaki hissiyatım; kendimize olan özgüvenin ortaya konması ve düşmanı psikolojik olarak yıpratma stratejisi bakımından önemliydi. Çünkü Mehterhanei Hümayun savaşta orduyla birlikte bulunur, çaldığı ezgilerle askere şevk ve heyecan verir, düşmana korku salardı. Bu bilgi, on üç yaşındaki bir çocuğun milletinin mazisine kapı aralayacak bir anahtardı.

            Yine çocukken duyduğum alaturka kelimesi; eski Türk gelenek, görenek, töre ve hayatına uygun, Doğuluca, alafranga karşıtı manasında olmakla birlikte benim zihnimi dolduran yönüyle Türklere veya Müslümanlara ait olan biçimindeydi.

            Batı’nın geçmişinde alaturka (alla turca) modası bir romantizm havasındadır ki Batı, müzik ile ancak Doğu’ya açılabilme şansı yakalayabilmiştir. Bununla beraber Batı, Doğu’yu Osmanlı üzerinden tanıma fırsatı bulmuştur.

            Osmanlı döneminde mûsıkî, ses ve ahenk bakımından muhteşem bir ihtişama sahipken Avrupa’da “Türkenlieder” (Türk şarkıları) moda olmuştur. 1724 yılında Fatih Sultan Mehmet’i konu edinen ve Londra’da sahnelenen üç bölümlük opera, G. F. Haendel tarafından beslenen “Tamerlan” (Timurleng) adlı opera bu döneme ait Batı’daki Türk izleridir.

            Mozart’ın “Türk Marşı ve Saraydan Kız Kaçırma”, Rossi’nin “Der Türkei in İtalien” (İtalya’da Bir Türk), Leo Fall’ın “Die Rose von Stanbul” (İstanbul’dan Bir Gül) gibi eserler Osmanlıya karşı hayranlığın birer örneğidir. Beethoven, Ravel, Rubenstein, Rimsky-Korsakov ve Saint-Saens gibi sanatkârların eserlerindeki Doğu izlerini de sayabiliriz.

            Sadece müzik değil diğer sanat alanlarında da Türk izlerini görmek ve hatta Türk motif ve anlayışının eserlerde görülmesi eserlere bir itibar kazandırıyordu. Hatta daha ileri gidenler eserlerde “Türk” kelimesini özellikle geçiriyordu.

            John Maso “The Turke” oyunun Londra’da defalarca oynanması, Daniel Caspar von Lohanstein’in “Ibrahim Bassa” (İbrahim Paşa), Lukas von Bostel’in “Der Glückliche Gross Vezier Cara Mustapha” (Mutlu Vezir Kara Mustafa), “Der Unglückliche Gross Vezier Cara Mustapha” (Talihsiz Vezir Kara Mustafa) gibi eserlerin Doğu’nun Batı sanatı üzerindeki o dönem etkisini göstermesi bakımından önemlidir.

            Doğu romantizminin ulaşılmaz veya ulaşılmayı bekleyen ideal ülkesi olarak görenler; Schubert, Meyerbeer, Mendelshon, Schuman, Ravel, Franz List, Richart Wagner gibi saymakla bitiremeyeceğimiz Batılı sanatçıları sıralayabiliriz. Büyük Alman Şairi Gothe’nin “Doğu Batı Divanı” ise bütün bunların ötesinde mükemmel bir eser olarak ortada durmaktadır.

            Bütün bunlarla beraber yaşadığımız modern çağda kendi sanat ve kültürel hayatımız ve özelinde müziğimiz tamamen Batılı bir tarzda kendini göstermektedir. İcra edilen musiki, popüler biçimde kendini hissettirmekte hatta kendi kültürel kodlarımızı bozacak biçimde ortaya konmaktadır. Televizyonların müzik kanalları, diğer kanalların magazin programları tamamen kültür erozyonunu hızlandıracak biçimdedir.  Filmler ve kliple birlikte verilen müzikler Batı müziğinin reklamını yapmakta ve yıldız, star, diva, kral, baba gibi lakap veya unvanlarla gençliğin heyecanını bir tüketim ile birlikte yozlaştırıcı hale getirmektedir.

            Ahmet Hamdi Tanpınar “Huzur”da: “Eski musikimizi seviyoruz ve iyi kötü anlıyoruz. Elimizde iyi kötü bize maziyi açacak bir anahtar var.” diyor.

            Bugün halk, tasavvuf ve sanat müziği gençliğin içinde olmadığına göre, maziyi açacak anahtar da yoktur diyebiliriz. Doğu’ya açılma sahası olarak bizim müziğimizi öğrenen ve eserlerinde bunu gösteren Batı, aradan geçen şu kadar zaman içinde müziğini ve diğer kültürel etkisini tamamen bir tüketim malzemesi olarak ve üstelik de bir sömürü aracı olarak kullanmaktadır.

            İşler tersine dönmüştür; alaturka yerini alafrangaya bırakmıştır. Başlarda Batı’da alaturka modası yaşanırken zamanla Doğu’da alafranga, yani Frenklerin töre, yaşam biçimi ve alışkılarına uygun; Avrupa eğitimiyle yetişmiş, Batı uygarlığını benimsemiş; bir şekilde Avrupalı ya da Batı taklitçisi olanlar çoğalmış üstelik bu, moda olmaktan çıkarak tamamen Batı’nın sömürgesi halene gelmiş ve toplum yaşantısı itibariyle Batılı olmuştur.

Bugün gençliğimiz, milletinin mazisine ışık tutacak ve kapı aralayacak anahtarlara ihtiyaç duymaktadır. Etki alanı olarak bu konuda müziğin önemi üzerinde durulmalıdır.

           

           

           

           

 

               

 

Bu yazı toplam 1885 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 7
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113