Nüfus artış oranımız hızla düşüyor ve yok olmaya doğru ilerliyoruz. Geleneksel veya yeni nesil medya bütün imkânlarıyla aile yapımızı ve gençliğimizi tehdit ediyor.
Eğitim sistemimiz gençlerimizin hayata atılmasını geciktiriyor. Köyden kente kontrolsüz göçün, kentte oluşan büyük girdapların ve kendimizi inkâr ederek peşine takılıp gittiğimiz sapkın batının tehlikelerinden korunmaya çalışıyoruz. Bu tablo karşısında bir kısım aydınımız, sanatçımız, muhalefet lideri, üniversite hocası, bazı sendikalar vs. çağdaşlık, bilimsellik, batıcılık adına zerre kadar değişim emaresi göstermiyor.
Batı, kendi eleştirisini yapıyor da bizimkilerden ses çıkmıyor. Gençlerinin büyük bir kısmını LGBT sapkınlığına, uyuşturucuya ve savaşlara kurban vermiş devletlerin acınası durumları bile bu kesimlerin uyanmasına vesile olamıyor. Tehlikeyi görerek önlem almaya çalışanlar ise topluma kısık sesle bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Değerlerimizi ön plana çıkaran, tarihimizi doğru anlatan yeni müfredat, gençlerimizi oyalamadan bir an önce hayata atılacak şekilde eğitecek ve mezun edecek eğitim sistemi arayışı devam ederken, İstanbul’da bir okulumuzun mezuniyet töreninden yansıyan sinir bozucu görüntüler daha alınacak çok yolumuz olduğunu gösteriyor. Sendikamızın, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi ile ortaklaşa düzenlediği, Uluslararası Aile ve Medya Sempozyumu’nda sunulan bildiriler ve yapılan tespitler, medyanın bir yıkım aracı olarak nasıl kullanıldığını açıkça ortaya koymaktadır.
Asırlar boyu cephelerde yenilmeyen bir milletin içten içe nasıl çürütüldüğünü görmek isteyenlerin sempozyumun sonuç bildirgesini takip etmelerini ısrarla öneririm. Eğitim sistemimiz ve medyanın, aile yapımız ve düşen nüfus artış oranımıza olumsuz etkileri konusunda söylenebilecek ne varsa söylendi.
Şimdi sıra gereken adımları atmaya gelmiştir. Gündüz kuşağı programlarının kaldırılması, temiz ve kontrollü internet sağlanması, sosyal medya içeriklerinin disipline edilmesi, yaptırımların artırılması, LGBT propagandasının yasaklanması öne çıkan önerilerdir.
Muhalif televizyon kanallarını bir yana bırakalım, sorumlu olmasını beklediğimiz kanalların tepki çeken yayınları hala neden yaptıklarını, bunlara neden ses çıkarılmadığını anlayabilen var mı acaba? Zorunlu eğitimin kısaltılması, sınav odaklı eğitimden vazgeçilmesi, alt sınıflarda mesleğe yönlendirme, her şehre ve herkese üniversite fikrinin sorgulanması gibi adımların hızlıca atılması gerekmektedir.
Yasaların gözden geçirilmesi, gizlice ve ustaca yürütülen çalışmalarla anayasaya giren sapkınlık savunucularının elini güçlendiren maddelerin uygulamadan kaldırılması, aileyi güçlendirecek yeni ve güçlü stratejilerin belirlenerek bütün mevzuata ve planlamaya yedirilmesi gerekmektedir.
Birçok konuda olduğu gibi sadece konuşarak, erteleyerek ve kuru gürültü çıkaranlara teslim olarak yapılması gerekenleri yapmadan bu fırsatı kaçırmak büyük bir talihsizlik olacaktır. Artık tespitler yapıp, raporlar yayınlayıp, nutuklar atıp köşeye çekilme vakti değil eğitim ve medyayı adam etme vaktidir.
Gezi ruhunu canlı tutabilmek için mezuniyet törenlerini, öğretmen ve idareci atamalarını kullananların asıl amacı toplumun değerleriyle kavga etmek ve kökü dışarıda yapılara hizmet etmektir.
Öyleyse tam zamanı şimdi gereken adımları atalım ve önümüze bakalım. Karşı karşıya kaldığımız tehlike topluma erken aile kurun, çocuk yapın demekle bertaraf edilecek kadar basit bir tehlike değildir.