• BIST 9044.53
  • Altın 2296.889
  • Dolar 32.3247
  • Euro 35.0593
  • İstanbul 19 °C
  • Ankara 21 °C

Asrın Zaferi Çanakkale

Edib Ahmet Ceylan

Bir gün gemiler, dağlara tırmandı denizden

Kudret ve zafer, bizlere miras dedemizden

1453’te Fatih’in gemileri dağlara tırmandı denizden

1915’lerde yine gemiler dağlara tırmandı denizden!

 

  Hey hat! İki olay arasında tarihin tekerrür edişi vardır. Biri insanlığa medeniyeti sunarken diğeri;

 “Tek dişi kalmış canavar” 1915’lerde “Hasta adam” (!) Hasta adamın bağrına hançeri dayamıştı. Avını bir an önce parçalamak, yutmak için saldırıyor, saldırıyordu.

          “Çanakkale-Gelibolu-Rumeli” Fatihi “Süleyman Beyden” bu yana hep dost yüzler görmeye alışmıştı.

          Mavi sulardan kıvrım kıvrım Mendereslerden “Barbaroslar, Turgut Reisler, Seyidi Ali Reisler, Mustafa Kemaller ve daha nice adsız kahraman, Mehmetçikler” yüzyıllar var ki “Çanakkale Osmanlıya- Osmanlı, Çanakkale’ye” sırdaş olmuş, düğüm olmuştur.

  Kutsal vatanımız için canlarını feda eden aziz şehitlerimizin Şehitler Günü’nü onurla yâd ettiğimiz, Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünü büyük bir gururla kutluyoruz. Kutlu olsun

Çanakkale Savaşı, 1. Dünya Savaşında itilaf devletlerinin Osmanlı toprakları üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için Çanakkale üzerinden İstanbul’u ve oradan tüm Anadolu topraklarını ele geçirmek maksadıyla karadan ve denizden saldırıya geçtiği savaştır.

18 Mart 1915 yılında dünyanın en büyük donanmasına karşı kazanılan Çanakkale Deniz savaşı itilaf devletlerinin hasta adam diye yok etmek istediği Osmanlı'nın yok olmayarak küllerinden doğduğuna tüm dünyanın şahit olduğu muhteşem bir zaferdir. Dünya tarihinin seyrini değiştiren Çanakkale Zaferi, Türklerin kesin zaferiyle sonuçlanmıştır.


           Tarihe altın harflerle Çanakkale Destanı olarak yazılan Çanakkale Savaşı’nın önemini anlatmak için itilaf Devletlerinin Osmanlı üzerindeki emellerini iyi bilmek ve kavramak gerekir.

Dünyanın en büyük donanmasına sahip olan İngiltere, dümeninin Osmanlı topraklarına çevirdiğinde Çanakkale’yi geçip iki gün sonra İstanbul'u ele geçireceği ve ardından da Anadolu’dan Türk izini yok etmek amacıyla yola çıkmıştı.

         Hasta adam benzetmesi ile Osmanlı topraklarını ele geçirmeyi planlayan İtilaf Devletleri, bir milletin yeniden doğuşuna tanıklık etmiştir. Bundan dolayı Çanakkale Savaşı, Türk milletinin Anadolu topraklarında ebediyen kalışının kanıtı niteliğinde asrın zaferidir.

          İşte “3 Kasım 1914 ile 9 Ocak 1916” tarihleri arasında Gelibolu Yarımadası’nda Türk Milleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. Bu muharebelerde haçlılar bu düğümü çözmek için “Çanakkale” önlerine gelmişlerdi.

          Böylesine anlamlı böylesine Türk Milletinin göğsünü kabartan bu tarihi olayın kutlamanın idraki içerisinde bulunuyoruz.

          Düşman Çanakkale’yi geçmek için defalarca taarruzda bulundu.

Fakat her taarruz sonunda geri çekilmek zorunda kaldı.

          Düşman 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazını her ne pahasına olursa olsun geçmeye karar verdi. Bu arada Çanakkale Savaşının komutanı değişmiş yerine “Mustafa Kemal” gelmişti.

          O koskoca zırhlılar boğazdan içeri girdiler. Kendilerine ateş açılmadığını görünce, başarıya ulaştıklarını sandılar. Düşman gemilerinin yeterince ilerlediğini gören “Mustafa Kemal” boğazın iki yakasındaki tabya ve bataryalara ateş emrini verdi. Kıyasıya bir savaş başladı ki görenleri hayrete düşürüyordu.

          “Vatanı sevmenin imanın bir gereği” olduğuna inanan Mehmetçik var gücüyle “Allah-u Ekber” sesleri ile düşmana saldırırken, Çanakkale Zaferi eşsiz komutanı “Mustafa Kemal;” bu ölüm kalım savaşını şöyle anlatıyordu:

“Karşı siperler arasında mesafeniz sekiz - on metre, yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekiler, hiç biri kurtulmamacasına tümüyle düşüyor, ikinci siperdekiler onların yerine geçiyor, fakat ne kadar özenilecek bir itidal ve tevekkül biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakika dört dakika sonra kendisinin öleceğini biliyor, ama hiç mi hiç ufak bir bezginlik bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumayı bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, Cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler “Kelime-i Şahadet” çekerek koşuyorlar. Bu Türk Askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayrete ve tebrike değer bir misaldir.

Emin olmalısınız ki; “Çanakkale Muharebesini” kazandıran da bu yüksek ruhtur.

          Mustafa Kemal devamla: “Haydi aslanlarım bu bizim son gayretimiz. Ben bu payede size taarruz değil, ölmeyi emrediyorum.” Sözleri ve Türk Mehmetçiğinin top sesleri boğazın her iki yakasını inletirken;

          Milli Şairimiz Mehmet Akif bu anlamlı zafer şu şekilde anlatıyordu:

Yerin altında cehennem gibi, binlerce lağam;

Atılan her lağımın, yaktığı, yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölüm püskürmede yer;

O ne müthiş tipidir; savrulur enkazı beşer…

Asımın nesli ..... Diyorum ya... Nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek

Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor,

Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!

Gökten ecdat inerek, öpse o pak alnı değer.

 

Akif başka bir şiirinde ise;

Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.

Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz;

Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun,

Meğerki harbe giden son nefer şehit olsun.

Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,

Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,

Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar

Taşıp da kaplasa afakı bir kızıl sarsar,

Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;

Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;

Değil mi ki birdir vuran yürek, yılmaz,

Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz.

 

  Vatanı, milletini, bayrağını, dinini, namusunu, çiğnetmeyen Mehmetçik düşmana büyük kayıplar verdirdi. Düşman canlarını boğazın dışına zor attılar. Dünyanın en büyük donanması en büyük darbeyi, gücünü küçümsedikleri Müslüman Türk Milletinden yemiş olarak kaçtılar, kaçtılar.

          “9 Ocak 1916 gecesi 143 000 bin asker 393 top, 145 000 bin hayvan” sessizce karadan gemilere alındı. Diğer malzemeler karada kaldı. Ertesi sabah Türk Askerinin karşısında tek bir düşman askeri görmek mümkün değildi. Ufukta kaçan İngiliz ve Fransız gemilerinin dumanları tütüyordu.

          Çanakkale Zaferi bütün yurtta sevinç içinde kutlanırken edebiyatımızın eşsiz yazarları başta Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy olmak üzereŞehit ve Gazilerimizin hatırası “Çanakkale Zaferini” anlatıyordu.”

Bir kahraman takım ve de Yahya çavuştular,

Tam, üç alayla burada, gönülden vuruştular,

Düşman, tümen sandı, bu şahane erleri,

Allah’ı arzu ettiler, akşama kavuştular.

 

          İsimsiz bir şairimiz “Çanakkale Türküsünü söylüyordu.”

 

          Mehmet Akif Ersoy “Asımın Nesli” olarak zaferi kaleme alıyordu.

 

          Reşat Nuri Güntekin;

           “Mehmetçik” adlı hikâyesin de kendisine teslim edilen yaralı İngiliz askerini sırtında taşıması karşısında; “O da ne!” diyenlere karşı “O da insandır.” diyerek vermiş olduğu cevabı ile Türklerdeki insan sevgisini doruk noktasına çıkarmış oluyordu.

 

          Şanlı Türk Ordusu bu zaferin sonunda tarihe şu altın sözü yazdırıyordu

          “Çanakkale Geçilmez”

          Tüm dünya bunu kabul ediyordu. Gerçekten de “ Çanakkale Geçilmez” ve geçilemedi.

          “Çanakkale Zaferi” tarihimizin en hüzünlü zaferlerden biridir. Yokluklar içindeki bir milletin çağın en güçlü devlet ve silahlarına topyekûn direnişinin gerçek bir destanıdır. Bu destanın her satırında insanlık onuru vardır. Bu onur, düşmana sadece silahlı mücadelede değil, verdiği insanlık dersi örnekleriyle de baş eğdiren aziz Mehmetçiklerimizin bir zaferidir.

          Çanakkale Zaferi; İnsanlık tarihinin en büyük ve en çetin savaşlarından birinin yaşandığı yerdir. Ecdadımız, insanlık tarihinin en şanlı destanlarından birini Çanakkale’de yazmıştır.

  18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi, Türk tarihinde askeri ve siyasi başarı olmaktan öte inanç, azim ve yiğitlikle örülmüş bir destanın yazılış tarihidir.

  Bu destan memleketin her köşesinden vatan uğruna bir araya gelerek Çanakkale’de buluşan, zor şartlarda savaşan, ancak azim ve kararlılığıyla dönemin teknolojik olarak güçlü ve donanımlı işgal kuvvetlerine karşı koyan, tarihinin her döneminde dünyaya ışık saçmış, esaret altında yaşamaktansa ölmeyi göze almış olan Milletimizin asla unutulmayacak bir başarısıdır.

  Çanakkale'de Çanakkale Zaferini kazandıran ruh, Anadolu'yu vatan hâline getiren iman ve iradedir. Bu ruh hâlâ tazedir ve bâkidir.

           Çanakkale Zaferi;  inançla bir ve beraber olmanın başarısıdır.

           Çanakkale; Tarihe Türk'ün adını altın harflerle yazan Osmanlı'nın payitahtını esir almaya gelen orduların bir "iman kalesi"ne çarptığı yerdir.

  Çanakkale Zaferi;  bir ırkın değil, Türk, Kürt, Arap, Boşnak, Arnavut'tan oluşan bir Ümmet'in Hilafet-i İslamiyyeyi koruma mücadelesidir.Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır.
Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Mehmet Âkif'in yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir.

          Çanakkale, Emperyalist zulmün bir devrinin battığı, Büyük Muhteşem Türkiye’nin yeniden doğduğu yerdir.

          Çanakkale Zaferi; Türk İstiklal Savaşının bir mihenk taşıdır.

          Çanakkale Zaferi;

          MUHTEŞEM TÜRKİYE DEVLETİ’ nin temelinin atıldığı bir zaferdir.

          Çanakkale Zaferi; övgülerin en güzeline layık olan şehitlerimizi asla unutulmayacak, Türk milletinin kalbinde ebedi olarak yaşayacaklardır.

           Bugün bizlere düşen görev ise, şehitlerimizin kanlarıyla sulanan ve bizlere emanet edilen bu kutsal topraklara aynı şuurla sahip çıkarak korumak ve bizden sonraki nesillere güvenle devretmektir.

  Bu vesile asrın zaferi olarak bilinen;

 “Çanakkale Zaferinin” yıldönümünü kutluyor, huzur ve güven iççisinde yaşadığımız bu vatan topraklarını bizlere emanet eden aziz şehitlerimizi ve ebediyete göçen gazilerimizi rahmetle anar, ruhlarının şad olmasını diler, saygılar sunarım.

Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır.
Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Mehmet Âkif'in yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir.

Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir.

Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır.

Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır.
Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Mehmet Âkif'in yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir.

Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir.

Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır.

Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır.
Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Mehmet Âkif'in yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir.

Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir.

Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır.

Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır.
Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Mehmet Âkif'in yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir.

Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir.

Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır.

Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır.
Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Mehmet Âkif'in yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir.

Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir.

Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır.

Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır.
Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Mehmet Âkif'in yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir.

Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir.

Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır.

 

Bu yazı toplam 1113 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113