İŞTE O YAZI
ABD ve Batı, önce Hindistan’ı Pakistan üzerine saldı, sonra da İsrail’i İran üzerine..
Atom bombası olan Pakistan ve balistik füzeleri olan İran parçalanırsa..
Uçak yapmaya çalışan, savunma sanayinde iddialı olan Türkiye de çöker.
İslam’ı teslim alırlar.
Bütün bir dünyada İslam artık cemaat dini haline gelir, direnecek gücü kalmaz.
İSLAMOFOBİ POLİTİKALARININ HEDEFİ
Küreselleşmenin ideolojisi olan İslamofobi’nin hedefi, halkı Müslüman olan devletleri saldırarak, işgal ederek ve devrimle rejim değiştirerek teslim almak..
İslamofobi’nin hedefi, İslam’ın elindeki bütün devlet gücünü almak..
İslam’ı küçük grup sosyolojisine geriletip; İslam’ı Asya ve Afrika’da azınlık dini;
Müslümanları da Amerika ve Avrupa’da olduğu gibi cemaat haline getirmek.
Bütün çabaları, karşıt kültür olan İslam’ı Batı’da alt kültür haline getirmek; İslam’ı itiraz edemeyecek kadar zayıf düşürmek; Müslümanları, rahatça dünyanın her yerinde ezmek..
İSRAİL’İN GAZZE İŞGALİ VE İRAN SALDIRISI
11 Eylül 2001’den George Walker Bush, 2001’den 2009'a kadar Amerika Birleşik Devletleri'nin 43. başkanı olarak görev yaptı..
ABD’nin 21. yüzyıldaki hedefinin; "terör kuşağı" olarak tanımladığı İslam dünyasını işgal etmek ve savaşmak olarak ilan etmişti.
ABD sözkonusu yayılmacı politika gereği Filistin’i tamamen İsrail’e dönüştürerek Doğu Akdeniz’e yerleşiyor; Gazze bitirici operasyondur.
İsrail, Filistin işgalini İran saldırısıyla tamamladı.. Artık Filistin diye adlandırılacak bir coğrafya yok.
Gazze işgalinin peşinden İran saldırılarının anlamı şu:
ABD diyor ki "Doğu Akdeniz’e yerleştim.. Sıra Basra Körfezi ve Hint Denizi’nde".
HİNDİSTAN - PAKİSTAN GERİLİMİ
Güney Asya'nın iki nükleer gücü Hindistan ve Pakistan arasında yarım asırdır devam eden yüksek tansiyon sonunda fiili çatışmaya dönüştü. İki ülkenin birbirine düzenlediği saldırılarda çok sayıda kişi hayatını kaybetti.
Hindistan hükümetinden yapılan açıklamada Pakistan sınırları içindeki 9 bölgenin hedef alındığı ve bu bölgelerde "terör kamplarının" yer aldığı ifade edildi. Pakistan ise vurulan tüm bölgelerin sivil yerleşimler olduğunu savunuyor.
Hindistan ile Pakistan arasında onlarca yıldır kronikleşen gerilim, 22 Nisan'da Hindistan idaresindeki Keşmir'de yer alan turistik Pahalgam kasabasına düzenlenen saldırıyla tırmandı. 22 Nisan'da bir grup militan Pahalgam'da düzenledikleri saldırıyla 26 kişiyi öldürmüştü.
Görgü tanıkları, militanların, kalabalık içindeki Hindu erkekleri özellikle seçerek hedef aldıklarını söyledi. Saldırı, profesyonelceydi; bir istihbarat teşkilatının operasyonu olduğu belliydi.
Son 20 yılda bölgedeki sivillere yönelik gerçekleşen en büyük katliam olan saldırı, Hindistan'da geniş çaplı öfke yarattı.
Her iki taraf da içlerinde diplomatların sınır dışı edilmesi, sınır geçişlerinin kapatılması ve vizelerin askıya alınması gibi önlemlerin de olduğu bir dizi adım attı.
ABD, Çin’e karşı Hindistan’ı yanına alırken elinde atom bombası olan tek İslam ülkesi Pakistan’ı karşısına aldı.
ABD açıkça söylemek gerekirse Pakistan’daki nükleer silahları yok etmek istiyor. İsrail saldırısıysa İran’ın askeri gücünü zayıflatırken, Hindistan Pakistan çatışmasıyla da Pakistan’ın nükleer silahlarına el koymak istiyor.
Çünkü Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan Askeri İttifakı’nı çökertmeyi amaçlıyor.
KURTULUŞA ÇAĞRI: ORTAK SAVUNMA
Türkiye, Batı'dan Doğu'ya köprü kurabilen bir ülke; Türk Devletleri Teşkilatı’yla Rusya-Çin-ABD hattında tesis ettiği denge siyasetiyle bölgeselleşme politikalarına sahada ruh verebiliyor. Türkiye, bölgesel güç olarak uluslararası ilişkilerde güçlü bir kaldıraç görevi görüyor.
Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan; yalnızca bölgesel güvenlik denklemini değil, aynı zamanda yeni bir jeoekonomik yükseliş paradigmasını da birlikte inşa ediyor. D8 ekonomik entegrasyonu burada anmaya değer. Bu jeoekonomik yükseliş, Batı merkezli uluslararası düzenin sınırlarını Doğu'dan zorlayan yeni bir jeopolitik hakikat olarak yüzünü gösteriyor.
Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan, son dönemde genişleyen çok yönlü işbirliği alanları, ilişkileri, entegrasyon çalışmaları, enerji platformu, savunma sanayi ve jeopolitik olarak da stratejik düzlemde gelişmeye itmiştir. Bu üç ülke Ekonomik İşbirliği Teşkilatı içinde entegrasyon çalışmasını başlatmış durumda.
Yapılması gereken şey, rahmetli üstadımız Sezai Karakoç’un tezi olan; Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT)’nı İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)’nın güvenlik konseyi haline getirmek.
Bu gerçekleşirse, İİT de yeni siyasi ve askeri kimliğiyle İslam milletini koruyabilir. İİT, Birleşmiş Milletler karşısında İslam Birliği’ni temsil eden aktör olabilir. Bu gerçekleşmezse, ABD ve Batı İslamofobi politikasını kolayca uygulayabilir.
EİT, 1985 yılında İran, Pakistan ve Türkiye tarafından kurulan uluslararası bir kuruluş olup üye sayısı Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Afganistan'ın da katılımı ile 10'a ulaşmıştır.
EİT’nin amacı, üye ülkelerin kalkınmalarına katkıda bulunmak, EİT Bölgesi içindeki ticari engelleri kaldırarak bölge içi ticareti geliştirmek ve EİT bölgesinin küresel pazarlarla bütünleşmesini teşvik etmek suretiyle üye ülkeler arasındaki kültürel ve tarihi bağları güçlendirmektir.
Bu bakımdan EİT, Türkiye’yi Orta Asya Cumhuriyetleri ve Güney Asya ülkeleri ile bir araya getiren önemli bir platform niteliği taşımaktadır.
Kurtuluş: EİT’yi İİT’nın güvenlik konseyi haline getirerek ortak savunmaya geçmek..
Allah, İslam milletine rahmetiyle muamele etsin.
Mustafa Yürekli / Haber7
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.