Marina’nın ilçemize yapılacağı duyulunca Kars’tan kırk yıl önce Pendik’e taşınmış bir Amca, oğluna sorar: “Ula gıro, Marino nedir?”
İtalyanca’dan dilimize geçen marinanın nasıl halk arasına karıştığı ve dilimize nasıl yerleştiği ile ilgili kimsenin kafa yoracak bir durumu yok. Batılılar nasıl kullanıyorsa öylece almışız.
Nihat Sami Banarlı bir kelimenin seçilmesi ile ilgili olarak; “Ben, bir sabun fabrikatörü olsam ve Türkiye’de iyi ve güzel kokulu bir sabun yapmayı düşünsem; bu sabunun adını Guta yâhut Küra koymaz; Kekik yâhut Köpük koyardım.” diyor.
Bu tarz örnekleri, Nihat Sami Banarlı “Türkçenin Sırları” kitabında çok güzel bir biçimde ifade etmiş.
Bu günlerde yeni açılması beklenen bir hastanenin D-100 (E-5) kenarındaki inşaatı tamamlandı: Medical Park. Yabancı menşeli bir kelime olduğu için insanın içi yanıyor. Yabancı sermayeli bir firma olsa gam yemeyeceğim. Çünkü “Medical Park” bir Türk şirketinin.
Karslı Amca yerine şimdi ben sorayım: “Medical Park nedir? Tıbbî olan şeyler bir yere park mı yapmış?”
Acaba yabancı kelimeler daha havalı mı duruyor?
“Pendik Hospital” yeni açıldığı zaman da böyle bir itirazımız olmuştu. Neden hastane yerine hospital seçiliyor? Daha etkili mi oluyor? Bilinçaltımızda bir aşağılık kompleksi mi var? Batı menşeli kelimeler veya kavramlar daha mı sükseli veya daha mı bir özenti durumumuzu ifade ediyor?
“Hospitadent” diyince daha iyi bir diş sağlığı merkezi mi çağrıştırmış oluyor?
“Rente Car” deyince oto kiralamadan daha mı elit bir duruşu var?
“Via port” deyince ne oluyor? Neden Türkiye’de yaşayan insanların güzel diline uygun Türkçe bir iş yeri adı kullanılmıyor?
“Pendorya” da böyle bir şey. Pendik’le ilgili bir şey mi diye inceledim ancak sonuç hiç de öyle değil.
“Neomarin” ne şimdi? Yeni marin mi? Niye o halde neo yerine yeni denmiyor?
Pendik’in üç büyük alış veriş merkezi. Yediden yetmişe insanların gittiği, alış veriş yaptığı, oturduğu, dinlendiği mekânların isimleri neden Türkçe değil?
İşin içinden çıkılmaz gibi görünen ve dilimize yerleşmiş onca kelime var. Bütün bunlara karşı etkin bir mücadele gündeme getirildiği halde neden bir şey yapılamıyor?
İş yerine giderken her gün önünden geçtiğim fırının adı “Galete Bank” olarak değiştirilmiş. Daha önce “Ekmek Fabrikası” olarak bozulmaya uğramıştı. Fırın deyince insanın içini ısıtan o ramazan pideleri, köylerde annelerimizin yaptığı sıcak ekmekleri çağrıştıran sıcak kelime gitmiş, yerini “Galete Bank’ gibi anlamsız bir soğuk isme bırakmış.
Neden?
Meclis üyesi kartvizit yaptırmış adının altına “Councilor” yazdırmış.
İnşaat mühendisi kartvizitine, adının altına “Construction Engineer” yazdırmış.
Yönetim kurulu başkanı kartvizitine, adının altına “Chairman of the Board of Directors” yazdırmış.
Genel müdür kartvizitine, adının altına “General Manager” yazdırmış.
Her şey bir kenara İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı kartvizitine neden “Deputy Provincal Director of Education” yazdırır? Her gün yabancı eğitimcilerle, yabancı misyon şefleri ile eğitim kritiği mi yapıyor? Onlara kartvizitini vererek tanışıyor; görevini, makamını mı bildirmiş oluyor?
On iki yıl ilk ve orta öğrenimden sonra bir de en az dört yıl yüksek öğrenim gören bir nesil yabancı dil öğrenemiyor. Bir de yabancı dil öğrenemeyen veya yabancı dil konuşamayan kimsenin gerçekte entelektüel olmadığını bilinçaltlarına zerk ediyorlar. Sonra da güzelim şehrin bütün mekânlarını olur olmadık yabancı isimlerle dolduruyorlar.
Yabancı markaları ticarî kaygıdan anmıyorum ama ya iş yeri isimleri neden yabancı isim oluyor? Çocukların çantaları, eşofmanları, elbiseleri, oyuncakları, okul malzemeleri, her şeyi İngilizce ve Batı dillerine ait reklam ve mesajlarla dolu. Onların bilinç altlarına kazınıyor. Sonra yetişkin olunca da onlar kartvizitlerine adlarının altına unvan veya makamlarını yazıyorlar. Bunu da yaparken aslında bir havaya giriyorlar. Daha bir bilinçaltlarından ortaya çıkan bir ön sezişle gelişmiş, Batılı, medenî ve işini iyi yapmış bir cesurluk takınıyorlar.
Büyük salonların, futbol sahaların isimleri Cumhurbaşkanımız tarafından “arena” olmasına getirilen eleştiri ile benim yukarıda örneklendirmeye çalıştığım durum arasındaki hassasiyet aynıdır.
Bütün mesele gelip özgüvende takılıp kalıyor. Güç, özgüvenimizi elimizden almadan ona karşı güçlü duran bir medeniyeti kurmaya ihtiyacımız var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.