• BIST 9079.97
  • Altın 2300.464
  • Dolar 32.3187
  • Euro 35.088
  • İstanbul 19 °C
  • Ankara 22 °C

İstanbul Üzerine Sorular

Coşkun Otluoğlu

 İstanbul için Toynbee: “Geleceğin dünya şehri.” derken neyi işaret etmiş olabilir? Necmettin Erbakan Hoca da: “İstanbul dünyanın kalbidir.” derken her gün suyunu içtiğimiz, havasını teneffüs ettiğimiz, trafiğinden şikâyet ettiğimiz İstanbul’u bu kadar özel ve önemli hale getiren şey nedir?

            Çocukluktan beri İstanbul’la ilgili bize söylenen ilk şeyin stratejik olarak bir geçiş noktasında bulunduğunu burada zikretmeye gerek var mı? Üç büyük denizin buluştuğu, üç kıtanın kesiştiği, Dünya’nın en güzel boğazının yer aldığı şehrin İstanbul olduğu her çocuğa söylenmemiş midir?

            Şehirlerin en güzeli, Roma ve Bizans İmparatorluğu’nun ve en nihayetinde Osmanlının başkenti, önce Batı’nın sonra Doğu’nun bütün renklerini yansıtan yegâne başkent İstanbul değil midir?

            Helen kültürü, Roma ve Bizans, Grek-Ortodoks, Latin-Katolik ve nihayet Türk ve İslâm olmak üzere bu renkler Osmanlı olarak tarihe İstanbul olarak mal olmamış mıdır?

            İslâmî bir mimarinin içinde yüzerken şimdi anlamsız yükselen binaları arasında kaybolmaya yüz tutmuş bir şehre, İslam şehri demek ne kadar doğrudur? Bizans’ın Hıristiyanlığa ait mabetlerine karşılık yapılan eşsiz İslam mimarisinin tezahürünü gördüğümüz bu eserler bugün seküler dünyanın gücüne teslim olmamış mıdır?

            Osmanlının İstanbul’daki muhteşem mimariye sahip sarayları, camileri, külliyeleri hâkim tepelere ve ön cephelere yerleştirilerek kubbe ve minarelerle İslamî görünüşün ön plana çıkarılma arzusu bugün ne hal aldı? İstanbul denince ilk akla gelen İslam şehri midir yoksa trafik çilesi midir? Bu trafik çilesinin sebebi sadece kalabalık insan yığınları veya araçlarla mı izah edilebilir? Şehir ve şehircilik üzerine kafa yoranlar şehirleşmenin hangi tarafına bakmaktadır?

            İstanbul üzerine bir tasavvurumuz var mıdır? Bir yıl sonraki, on yıl sonraki, elli yıl sonraki İstanbul’u planlıyor muyuz?

            Bir kültürün değişmesinde en kalıcı göstergelerden birinin de mimarî olduğunu inkâr edebilir miyiz? Millî ögelerden uzaklaşırken evrensel değerlere de yabancı bir şehirleşme, İstanbul ile koyun koyuna bir yozlaşma içinde değil midir?

            Bu konuda her zaman devleti mi suçlayacağız? Yöneticilerin suçlu olduğu kadar halkın da suçu yok mudur?

            Sorular, sorular ve sorular.

            Bir şehri şehir yapan o şehrin rengi, kendine özgü hayatı, kültürel varlığı, hayatî öneme sahip imkânları olarak sıralayabiliriz. Bir şehrin insanı, yaşadığı şehrin bu özelliklerinden uzak bir yaşam içindeyse o şehrin varlığını ve havasını gerektiği gibi teneffüs edemiyordur. Bugün İstanbullular, İstanbul’un kültürel kimliğinden, tarihi varlığından, sanat hayatından uzaktalar.

            Kalabalık halk yığınları her şeyden önce İstanbul’u kültürel değerlerinden dolayı tercih etmiş değildir. Anadolu’nun boşalmasında ana etken olarak gösterilen geçim derdi: “İstanbul’un taşı da toprağı da altındır.”  anlayışı, boğazını doyurmak için algılayan anlayış, bu nedenle İstanbul’u doldurmuştur.

            İstanbul’da yaşayanların ne kadarı kendini İstanbullu saymaktadır? Kendini İstanbullu görmeyen bir nesil ne kadar İstanbul’u yaşayacak ve İstanbul’da yaşayacaktır?

            Bir İstanbul neslini yetiştirebilmiş değiliz. “İstanbul beyefendisi, şehir bilinciyle yaşayan insan ve şehirli olarak adab-ı muaşeret kurallarını bilen ve uygulayan medeni insan” tabirleri geride kalmaktadır. Yüksek binalarıyla, her geçen gün artan trafik sorunuyla, kalabalık nüfusuyla İstanbul yaşanabilir bir şehir durumunda değildir. Herkesin şikâyet ettiği konuları burada tekrar edecek değilim. Ancak, “geleceğin şehri” veya “dünyanın kalbi” şeklinde değerlendirdiğimiz İstanbul’un kalbi gelecekte durabilir.

            Şehrin göğü, gökyüzünün ayı, maviliği; şehrin meydanları, çeşmeleri, sebilleri kaybolduysa; bir şehirde yaşamak o şehrin insanına yük oluyorsa; her gün ve her gün o şehir kendi insanından intikam alıyor demektir.  Bizler bu şehrin üzerimizde ağır ağır kurduğu baskı yüzünden eriyip önce hastanelere, sonra mezarlıklara taşınarak ölüyoruz.

             

           

 

 

Bu yazı toplam 1670 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 7
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113