• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 23 °C
  • Ankara 18 °C

Uluçınar Vakfı Hayırlı Olsun

Abdullah Yadigar


      Tarih boyunca ecdadımızın canlı tuttuğu müesseselerin başında ‘’Vakıf Müesseseleri’’ gelir. Bu medeniyet bizim topraklarımızda kurumsallaşmıştır. Onun için bizim toplumumuza vakıf medeniyeti diyebiliriz.

      Vakıf, bir hukuki müessese olarak şöyle tarif edilmiştir. Vakıf; kendisinden yararlanmak mümkün ve caiz olan bir malı, devamlı olarak Allah’ın mülkü olmak üzere temlik ve temellükten menetmek ve menfaatini (gelirini), Allah rızası için bir hayır cihetine tasadduk etmektir. Burada mal, vakfedenin mülkiyetinden çıkar ve Allah’ın (toplum’un) mülkü haline gelir. Böyle bir malın yönetimi artık vakıfnamedeki şartlara ve genel esaslara göre olur. (Şamil İslam Ansiklopedisi Cilt-8, shf.175)

      İslam’da vakıf Kur’an, Sünnet ve İcmâ’ ile sabittir. Kur’an-ı Kerim Âli İmran Suresi 92. Âyette;

‘’Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.’’
Buyurulur.

      Peygamberimiz Hz. Muhammed’ in (s.a.s.) şöyle buyurduğu nakledilmiştir; ‘’ Âdemoğlu öldüğü zaman amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır. Bunlar; Devamlı sadaka (sadaka-i cariye) meydana getirenler, topluma yararlı bir ilim (eser) bırakanlar ve kendisine hayır dua eden hayırlı çocuk bırakanlar.’’

      Osmanlı  döneminde vakıf kuran ilk hükümdar Orhan Gazi’dir. Orhan Gazi, H. 731 (M. 1330) yılında İznik’te bir vakıf kurmuştur. Akabinde 1. Murad, Yıldırım Bayezıd ve Çelebi Mehmed devirlerinde sistemli bir şekilde ilerleyen Anadolu ve Rumeli fetihleri neticesinde sınırlar genişlemiştir. Hem bu sınırların kalıcı kılınabilmesi hem de bir sonraki fetih yürüyüşü için destek alınabilmesi mühim bir mesele olmuştur. Osmanlı hükümdarları bu sorunu derviş ve şeyhlere kurdukları zaviye vakıfları ile çözme yoluna gitmişler ve bunda da başarılı olmuşlardır. Tabii ki o devirde sadece sınır boylarında zaviye vakıfları kurulmakla kalınmamış, başta eski başkent Bursa ve yeni başkent Edirne olmak üzere birçok Osmanlı şehrinde bir iskân ve imar metodu olarak selâtin, vüzera ve ulema vakıfları kurulmuştur. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’un fethini müteakip kurulmaya başlanan imaretler, özellikle hanedan üyeleri ve askerler sayesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun “Klasik Dönemi”nde çok büyük ehemmiyet kazanmıştır. Yavuz Sultan Selim’in Mısır, Suriye ve Arabistan’ı fethiyle “Haremeyn Vakıfları” önem kazanmıştır. Haremeyn, Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere şehirlerine verilen ortak bir addır. Haremeyn halkının ve hacıların ihtiyaçları İslam devletlerinde sultanların gönderdikleri hediyeler ve toplanan paralar (Anadolu ve Rumeli’de hayırseverler ve onların kurdukları Haremeyn vakıfları) ile finanse ediliyordu.

        “Sürre”, para kesesi anlamındadır. Harameyn’e gönderilen paralar, sürrelerin (keselerin) içine konulmaktaydı. Bu ad zamanla terimleşerek Mukaddes beldelere ve buralarda yaşayanlara yapılan yardımı ifade etmiştir. Bu yardım kafilesi, muhafız askerlerden oluşan bir alayla yola çıktığı için bu konvoya Sürre Alayı denilmiştir. Özetle Sürre Alayı, Kâbe-i Muazzama’nın bakımı, onarımı, örtüsünün değiştirilmesi, hacıların yol güzergâhındaki ihtiyaçlarının karşılanması ve burada yaşayan fukaranın maddi ihtiyaçlarının karşılanması için gönderilen hac ve yardım kafilesidir.
 Osmanlı’da ilk Sürre Alayı Yıldırım Beyazıt zamanında gönderilmiştir. Osmanlı Devleti’nde bu hediye ve paraların Haremeyn’e gönderilme organizasyonu (sürre), Yıldırım Beyazıt devrinde başlamış ve Yavuz’un Hicaz’ı ilhakı ile birlikte her yıl aksatılmadan devam etmiştir. Üstelik H. 2 Recep 996 / M. 29 Mayıs 1588 tarihinde Haremeyn Evkaf Nezareti kurulmuş ve Darüssa’ade Ağası Mehmed Ağa nazırlığa tayin edilmiştir. XIX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar mütevelli veya nazırlar tarafından yönetilen vakıflar, 12 Rebi’ül-evvel 1242 (14 Ekim 1826)tarihinde Evkaf-ı Hümayun Nezareti’nin kuruluşuyla birlikte bu merkezde toplanmıştır. Bu vakıflar nihayet cumhuriyetin ilanını müteakip 3 Mart 1340 (1924) tarihli kanun gereği Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti’nin lağvedilmesinden kısa bir müddet sonra şimdiki adı Vakıflar Genel Müdürlüğü olan Vakıflar Umum Müdürlüğü’ne devrolunmuştur.

      Vakıf geleneği günümüzde de pek çok fedakâr hayırsever insanlarımız tarafından devam ettirilmektedir. Geçen hafta (kuruluşu tamamlanmak üzere olan) yeni bir vakfın tanıtımı ve istişare toplantısına davet edildim. Vakfın adı; Uluçınar Vakfı. Kurucuları (kendilerinden mütevelli heyetinin isimlerini, sadece köşemde okuyucularımı bilgilendirmek amacıyla imailim’e göndermelerini rica etmiştim. Galiba unuttular, göndermediler.) bildiğim kadarıyla tanıdığım simalar. Rahmi Çakmak, Dr. Fikri Ilgar, Dr. Bülent Kula, İbrahim Ciminli..

      Mezkûr isimler vakıf hakkında bilgiler verdiler. İstanbul Pendik Yeni Mahalle de iki katlı bir bina yapmışlar. Üç sınıfı, bir kütüphanesi, şark odaları, çay salonu var. İki ay’a kadar kuruluş aşamasını tamamlayıp tescilleyeceklerini ifade ettiler.

      Vakfın hedeflerini şöyle özetlediler; ‘’Öncelikle fakir ve zeki olan Ortaöğretim öğrencilerine hizmet vereceğiz. Bu gençlerimizin milli ve manevi değerlerimize bağlı, ülkesine ve milletine hizmeti gaye edinen birer gençlik olarak yetişmeleri için gayret edeceğiz. Bir cemaate ve bir siyasi akıma bağlı kalmadan hizmet vereceğiz. Eğitim-Öğretim müfredatları bakımından öğrencilerin iyi yetiştirilebilmesi için deneyimli eğitimcilerimizden yararlanacağız. Bunun yanında Tefsir, Hadis gibi ilâhiyat bilgileri de vermeğe çalışacağız. Gençlerimizin sosyal aktivitelerden yararlanmaları için sportif faaliyetler, çeşitli dil, Osmanlıca, el sanatları gibi kurslar düzenleyeceğiz. Piknik gezileri düzenleyeceğiz. Yaz kursları açacağız. Öğretmenlerden oluşan (Eğitim-öğretim komisyonu) kuracağız. İleride bir kolej ve bir üniversite kurmak ta hedeflerimiz arasındadır.’’

      Milletimize hayırlı hizmetler sunarak, uluçınarlar yetiştirmesi temennisiyle, ‘’ Uluçınar Vakfı hayırlı olsun.’’ Diyorum.

Bu yazı toplam 3719 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113