• BIST 8876.22
  • Altın 2928.215
  • Dolar 34.2375
  • Euro 37.4474
  • İstanbul 18 °C
  • Ankara 26 °C

Terör eylemleri ve mağdura yardımcı olmak

Hamdi Keleş

13 Mart günü Ankara'da çok sayıda insanımızı kaybettiğimiz bir terör eylemi oldu. Günün akışı içinde evlerine gitmek üzere otobüs durağında beklemekte olan kardeşlerimiz, patlayıcı yüklü bir araçtaki intihar bombacısının kurbanı oldular. Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.

Müteakiben 29 Mart'ta İstanbul-İstiklal Caddesinde üçü Yahudi, biri İranlı dört misafirimizin; teröristlere nazire yaparcasına barış içinde serbestçe sokaklarımızda dolaştıkları bir anda yine bir canlı bombanın saldırısı sonucu kaybını öğrendik. Allah, rahmetiyle muamele etsin, yakınlarına sabır versin. 

Eylemden sonra bana "hırsızın hiç mi kabahati yok" dedirten bir dizi zevat, çeşitli gerekçeleri bahane göstererek devleti-hükümeti suçlayıp halkı belirsizliğe ve kaosa çağıran tezyif ifadeleri kullandılar. Bunlar içerisinde psikiyatrist, psikolog, kişisel gelişim uzmanı ve bunların danışanları gibi hadiseye aklıselim, serinkanlılık ve sükûnetle yaklaşmasını beklediğim insanlar da vardı. Bu insanların, beklentimin aksine bir söylem performansı içine girmesi üzerine kendi kanaatlerimi kayda geçirme ve sizlerle paylaşma hususunda istek duydum. 

Öncelikli soru, bu gibi infial uyandırıcı teröristik olaylarda kişisel olarak ne yapmalıyız? Olaya birinci dereceden maruz kalanlar açısından seçenek sayısı oldukça sınırlı: Bu kişi, olayın akışında fiziksel yaralanma yaşarsa profesyonel sağlık yardımı almak suretiyle tedavisini olacak, psikolojik destek için de ilgili sağlık kuruluşu tarafından bir uzmana yönlendirilecektir. 

Bu tarz bir olaya medya üzerinden muhatap olan insanımıza, psikolojisini koruması için ne öneri vermemiz gerekli konusuna geçelim: Mağdurlarla empati ilişkisi geliştiren duyarlı insanlar, olay bizzat kendi başlarına gelmişçesine kendilerini duyarlı hissedeceklerdir. Nitekim kurşunun adres sormaması gibi gerçekte mağdurla seyirciyi ayırt eden tek kriter, olay yerinde bulunup bulunmama halidir. Bu kriter, katillerin/faillerin çok seçici davrandıkları olaylar, istisna olmak üzere; kurbanlar arasındaki tüm sınıfsal farklılıkları ortadan kaldırır, herkesi eşitler. Empatiyi gerçek kılan temel kaynak da budur.  

"Her an ve her yerde", birey açısından kesinlikle öngörülemez bir biçimde ortaya çıkabilecek olan bu tür eylemler, kişinin kendisini yalnız ve korumasız hissetmesine neden olur. Seyircinin, beklenti geliştirmesi ya da bu duygusal atmosferi çokça teneffüs etmesi halinde psikolojik zemininin anksiyeteye kaymasına neden olur. Bu çerçevede yaşananın; artık bir çeşit psikolojik yaralanma, hastalanma, örselenme olduğu açıktır. 

Genellikle olay yerinde yaşanan travmalara maruz kalan zihin, hipnotik bir donma hali geliştirerek kendini korumaya alır, "dışarıdan" gelen uyarıcılara tepki vermez. Daha önce Kartal Metrosunda yaşadığımız bomba şakasının Duyuru Gazetesine yansıyan notlarından da hatırlanacağı gibi şoktaki ya da içine dönmüş, hipnoz etkisindeki insan ancak güvende olduğuna kanaat getirdiğinde normalleşmeye başlayabilir. Çoğu zaman içe kapanmanın yarattığı bariyerler nedeniyle "güvende olunduğu bilgisi"nin alıcıya ulaşması sırasında gecikmeler yaşanmaktadır. Mağdurun mevcut trans halindeki dengesine müdehale edip enerjisini yoğunlaştırdığı odağı değiştirerek hipnozdan çıkmasını sağlayacak önemli bir unsur, madurun bedensel bir sarsıntı yaşamasıdır. Çok sert olmayan bir tokat ya da omuzlardan sarsma gibi şoktan çıkarıcı bir hamleyi müteakip "güvende olunduğunun, kimsenin kendisine bir zarar veremeyeceğinin" ifade edilmesi yararlı olur.

Teröristik eylemler, prensip olarak eylemi hazırlayanların etki alanındadır. Elbette devletin istihbarat elemanlarının bu bilgileri zamanında edinerek "önleyici" tedbirler alınmasını sağlamak, görevlerinin ana ve devredilemez kısmını oluşturuyorsa da %100 oranında bir korumanın mümkün olamayacağını pratikten biliyoruz. Dolayısı ile terör örgütü tasfiye edilmeden ileriki bir tarihte -maalesef- yeni bir saldırının daha olabileceğini söylemek mümkün bir hususu öngörmek olur. Terör sonrası -şokun etkisi ile- travmatize olan mağdurların, güvende oldukların bilgisiyle hipnozdan çıkacaklarını ifade etmiştik. Mağdurun travmayı nispeten kolayca atlatabilmesi, olaydaki sorumluluğu ile doğru orantılıdır. Travmanın başına gelmesinde kişisel hiçbir gerekçe bulunmadığından mağdurun kendini suçlamasının yersiz olacağından esas travma süreci kapanacak, patlamanın ya da olayın nasıl ve neden olduğu mağdur zihninde tümüyle çözülmesiyle iyileşme süreci tamamlanacaktır.

Cep telefonlarına gelen güya "dost" mesajları, bir süre evden çıkmamayı, toplu olarak bir yerlerde beraber bulunmamayı önerirken öncelikle güven duygumuzu yok etmeyi hedef almaktadır. Öte yandan aynı mesaja ilişkin dolaylı anlatımla terörün ve teröristin, tanrısal(!) bir varlık gibi "her yerde" ve "her zaman" bulunabileceği iması işlenerek psikolojik savaş uygulaması yapılmaktadır. Bu tarz mesajlara itibar edilmemesi terörün amacına ulaşmaması için elzemdir.

Bu sıralar, bazı aklı evveller tarafından çokça önerildiği gibi "Kapıyı, pencereyi açıp, avazı çıktığı kadar, terörü lanetlemek", bireyin yalnızlığını pekiştirecek ve "bilinmeyen/tanınmayan saldırgana" ilişkin seyircinin korku ve endişe algısını besleyecek, büyültecek/yüceltecektir. 

Seyirci, çağrısına karşılık vermeyen herkesi, öteki/düşmanı/dostu olmayan konumuna indirger. Çağrıya yanıt verenlerle başka her tür kriterden bağımsız, "teröre karşıt olmak" ortak paydasında suni bir grup kimliği oluşturur. 'Olumsuz' ortak paydadan oluşturulan bu kimlik, zayıf bir sosyolojik aidiyet olduğundan zaman ve zemin dirençlerine karşı dayanıklı değildir ve grup liderlerinin istediklerini aldıklarında kullanışlı olma özelliğini yitirecektir. 

 Asıl olan birlik beraberlik gibi olumlu kavramları paydaş edinmek ve sevgi temelinde kimseyi ötekileştirmeden el ele tutuşabilmektir. Gerçek bir sosyolojik kimlik böyle oluşur, millet dediğimiz büyük ailenin temelinde de bu iki unsur yer alır: Değerler ve sevgi.

Bu yazı toplam 1064 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113