• BIST 9693.46
  • Altın 2508.912
  • Dolar 32.5759
  • Euro 34.7586
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 22 °C

MEDRESE Mİ? İLAHİYAT MI?

Sebahat Çakır

Birbirleriyle kıyasıya rekabet halinde olan bu iki kesimin sesli veya sessiz süregelen tartışması aynı zamanda bir Türkiye gerçeği.

                Medresede ilim tahsil eden molla veya mele kesim ile ilahiyat mezunları arasında vuku bulan bir üstünlük tartışması artık sosyal medya hesaplarında da ayyuka çıkmış durumda. Her iki kesimin mürekkep yaladığı kesin olmakla beraber, birbirlerini sürekli itham etmekteler. Haklılık payı hangi kesimde daha fazla olduğu bilinmez ama takipçi olarak her iki kesim de taraftar sahibi.

                Medrese nedir? İlahiyat nedir? Kuruluş amaçları nedir diye birtakım sorulara yanıt aramaya çalışırsak karşımıza çıkanlar neler olabilir?

                Gerek İslam tarihinde gerekse Türk İslam tarihinde medrese eğitimi kadim bir geleneğe sahip olduğu göze çarpıyor.

                İslamın ilk medresesi ünvanını taşıyan Medine-i Münevvere'de Mescid-i Nebi'nin yanıbaşında inşa edilen ''Ashab-ı Suffa'' dır. Ashab-ı Suffa ehli direkt olarak peygamber efendimizden ders alarak yetişmiş nadide şahsiyetlerdi. Peygamber efendimizin çok değer verdiği Suffa ehli Sahabe-i Güzin efendilerimiz hem peygamber efendimizin döneminde hem de bu dönemi takip eden dört halife zamanında İslamiyeti kabul eden kabilelere ve yeni fethedilen şehirlere İslamı öğretmek için görevlendirilirlerdi.

                Yine Türk İslam tarihine baktığımızda Semerkant Medresesi (Karahanlılar Dönemi), Nizamiye Medresesi (Büyük Selçuklu Dönemi), Koca Hasan Medresesi (Anadolu Selçuklu Dönemi), Süleyman Paşa Medresesi (Osmanlı Dönemi) ilk medreseler olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani Türklerin İslamiyeti kabul ettikleri tarihten itibaren İslam geleneği olan ''Medrese Eğitim Sistemi'' süregelmiştir. Ve bu medreselerde matematik, geometri, fizik ,kimya, astroloji vs. gibi fenni ilimler de okutularak büyük devlet adamları ve bilim adamları yetiştirilmesi hedeflenmiştir. Ve bu sağlam temellerle kurulan Türk-İslam Devleti olan Osmanlı Devleti asırlarca dünyaya hakim olmuştur.

                "Peki bugün geldiğimiz ya da getirildiğimiz durum ne?" diye akıllara gelmiyor değil. Veya akademik camia medreselileri niye küçümser? Ve resmi görev ve kadro verilmeyerek niye dışlanır? Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev ve kadro hakkı sadece ilahiyat lisans ve önlisans mezunlarına tanınmakta.

                Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla kapılarına resmen kilit vurulan medrese geleneği, bu yola baş koyan birtakım kişiler tarafından ihya edilmeye çalışıldığı gözler önünde. Son derece mahrumiyet içerisinde , tüm olanaksız ortam ve şartlara rağmen sürekli talep gördüğü gözlemleniyor açıkcası. Üstelik bu medreselerde yetişen talebelere hiçbir dünyevi gelecek vaad edilmediği de aşikar. Çünkü bu yolun müdavimleri hedefimiz "ilahi-yat" değil "ilahi-aşk" diyerek yola çıktıklarını dile getiriyorlar.

                 Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk olarak 2012 yılında Türkiye genelinde yapılan mele sınavı ile cüz-i denebilinecek çok az sayıda resmi görevlendirme ile atama yapıldı. Fakat bu uygulama ilk ve son olarak tarihe geçti. Bu yapıcı girişimin kimleri rahatsız ettiği veya nerelerden tehdit alındığı medrese mezunlarının ayrıca merak ettiği bir konu. İslamın ilelebet baştacı olan medreselere günümüzde ''merdiven altı'' tabirinin yakıştırılması, zorlu ve sağlam bir din eğitimi sonunda hakettikleri <İcazetname> belgelerinin resmi bir karşılık bulamayışı da ayrı bir çileden çıkış ve çaresizliğin ayrı bir sessiz feryadı olsa gerek.

                Medrese mezunlarının mahkum edildiği sürekli mağduriyetten olsa gerek ki; mele sınıfı sürekli olarak ilahiyat mezunlarını eleştiri yağmuruna tutmakta, onları ilim-irfan konusunda yetersiz ve ehliyetsiz görmekte. Hadis ve fıkıh konusunda usul okuyup, hadis ve fıkıhtan bihaber olduklarını dile getirmekteler. Yaşayan tüm dünya dinlerini (Hinduizm, Cayinizm, Taoizm, Mecusilik, Musevilik vs.)bilmelerine rağmen, kendi dinlerini (İslamiyeti) tam olarak bilmediklerini ve yaşamadıklaını iddia etmeye devam etmekte.

                Günümüz modern dünyaya ayak uyduran ''Modern Müslüman'' tabirini kabul etmeyen medrese grubu, geleneksel bakış açısıyla Kur'an ahkamına bağlı kalınarak, dini uygulamada Sünnet-i Rasul çerçevesine göre yaşanması gerekliliği konusuna  ağırlık vermekte. Şer'i konularda ruhsat ile amel etmeyi değil, azimetle ameli düstur edinen bu kesim,İslamı radikalleştirdikleri gerekçesiyle eleştirilere hedef olmakta. Bilhassa belli bir mezhep ekolü ile amel prensibini reddeden bazı akademik unvan sahibi öğretim üyeleri tarafından saf dışı edilmeye çalışılarak, dini konularda söz söyleme hakkı tanınmak istenmeyen medreselilerin,  metod değiştirerek mücadelesine devam ettirme çabasında olduğu  gözardı edilemez.

                Devletin resmi statü kazandırıp, denetim ve teftiş ile bir medrese barışı sağlarmı ki beklentilerinin ancak bir hayalden ibaret olduğunu kabullenen bazı medrese mezunları, son yıllarda açık öğretim ve uzaktan eğitim uygulaması ile bilgilerini belgeleme yolunu seçmekte. Böylece yüksek lisans ve doktora ile ihtisas kazanarak akademik camiada yer alma gayretinde.

                 Ve böylelikle bu amansız tartışma biter gider umuduyla beklerken, maalesef tartışmanın boyutu daha da başka şekil almaya başlıyor. Medrese çıkışlı ilahiyat mezunlarının: ''Biz bilgimizi belgeledik, haydi sizler de belgenizi (diplomanızı) bilgilendirin! Ünvanınızın hakkını verin!" demeye başlamaları bunun ilk örnekleri.

                Ayrışma hiçbir zaman tasvip edilegelen bir şey olmamakla beraber, konusu ''DİN'' olan bir alanda vuku buluyor olması çok daha endişe verici. O yüzden birlik ve beraberlik mesajı vermesiyle tanınan söz sahibi konumdaki zevat-ı kiram üstüne düşeni yapmalı. Çelişkiler giderilip, ayrışıma sebep olan farklı uygulamalara son verilerek bu çekişmelere bir çözüm üretilmeli. Her iki kesimden rekabetten arınmış, sağlıklı, kaliteli ve huzurlu bir gönülle ''Tek yürek'' hizmet bilinci ile istifade edilme fırsatı oluşturulmalı.

 

                                                                                                                                                              Selam ve dua ile...

Bu yazı toplam 4223 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113