• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 22 °C
  • Ankara 17 °C

Memur-Sen'den teröre lanet eylemi

Abdullah Yadigar



      Son günlerde tırmandırılan terör eylemlerini lanetlemek ve Şehitlerimize de rahmet okumak amacıyla İstanbul da Memur-Sen’e bağlı Eğitim-Bir-Sen İstanbul şubelerince ortaklaşa bir eylem düzenlendi. Çoğunluğunu Eğitim-Bir-Sen üyesi öğretmenlerin oluşturduğu 400 kadar Memur-Sen’li Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii önünde toplanarak Şehitliğe doğru sessiz yürüyüş gerçekleştirdi.

      Geçtiğimiz Salı günü saat 14.00 de İstanbul Edirnekapı da bulunan Mihrimah Sultan Camii önünden 400 civarında Memur-Sen’li bir kortej oluşturarak şehitliğe doğru sessiz yürüyüşe geçti. Ellerinde Türk Bayrağı ve karanfillerle şehitliğe geldiler. Şehitliğe girip her bir şehit kabrinin başına bir kişi gelecek şekilde yerlerini aldılar. Diyanet-Sen İstanbul 1 No.lu Şube Başkanı Hafız Osman Aydın, Şühedanın ruhları için Kur’anı Kerim bakara suresi(154-157-ayetleri) okudu.’’Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) ’ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bile mezsiniz…’’ akabinde dua edildi. Ellerindeki karanfilleri şehid mezarlıklarına bırakan sendika üyeleri daha sonra şehitlik çıkışına gelerek gıyabi cenaze namazı kılmak üzere saf tuttular. Gıyabi cenaze namazını, Diyanet-Sen İstanbul 1 No.lu şube başkanı ve Eminönü Yeni Camii İmam-Hatibi Hafız Osman Aydın hoca kıldırdı. Dua edildi ve basın açıklamasına geçildi.

      Basın açıklamasını İstanbul şubeleri adına, İstanbul Eğitim-Bir-Sen 2 No.lu şube başkanı Hasan Yalçın Yayla yaptı. Yayla, açıklamasında son olarak Halkalı da yapılan saldırıya değinerek basın açıklamasının sorumlular ve ihmali görülenler için sivil bir ültimatom, halkımıza da itidal çağrısı niteliğinde olduğunu ifade etmiştir. Yayla açıklamasını şöyle devam ettirmiştir; Ülkemiz dış siyasette aktif rol alıp kendini toparlamaya başladığında, barış ve huzuru yakaladığında, demokratikleşme yolunda mesafe kat ettiğinde hemen şehit haberleri gelmektedir. Ülkemiz derin bir kuşatma altına alınıp tuhaf eylemler sergileniyor. Bunun ilk örneğini 1993 yılında Turgut Özal’ın başlattığı barış sürecinin 33 er’in şehit edilmesiyle sonlandırıldığını, terör eylemlerinin artıp faili meçhul yüzlerce cinayetin meydana geldiği dönemleri yaşadık.

      Yakın zamanda DTP’nin Anayasa Mahkemesinde kapatılma kararı görüşülürken, Ergenekon sanıkları içeri alınırken ve İsrail’in, Gazze yardım gönüllülerine saldırdığı gün Tokat’tan, Samsun’dan, Giresun’dan ve İskenderun’dan gelen şehit haberleri ile sarsıldık. Bu kirli tezgâha bir daha şahit olduk. Silahlı-silahsız belli bir bürokratik kesimin, birlikte hareket ettiği yapılanmaların ve sıkı-fıkı oldukları Anglo-Sakson-İsrail ittifakının Türkiye üzerindeki kontrolünü devam ettirmesinin vasıtası olan PKK terör örgütü, ne zaman derin yapıyı etkileyecek bir gelişme olsa ortaya çıkıyor ve gelişmenin tam ortasına bomba atıyor. Kim ihtiyaç duyuyorsa, kime lazımsa onun taşeronluğunu yapıyor. Geçtiğimiz cumartesi gecesi Şemdinli’de 11 askerimizin şehit düştüğü saldırıyla Ergenekon sanığı İlhan Cihaner’in serbest kalmasının aynı zamana denk gelmesi gerçekten bir tesadüf müdür? PKK acaba bu hain saldırısıyla kimin, ya da kimlerin ekmeğine yağ sürmüştür? Anayasa değişiklik paketinin Anayasa Mahkemesinde görüşüldüğü süreçte bu menfur saldırının amaçlarından biride muhakkak ki Anayasa Mahkemesi üyelerinin kararını etkilemeye yöneliktir. 12 Eylül rejiminin fedailiğine soyunan PKK terör örgütü demokratikleşme adımlarını her defasında sekteye uğratacak eylemlerde bulunarak Ergenekon gibi derin yapıların, dolayısıyla statükonun devamını sağlamıştır. Maalesef dağda silah tutan PKK ile şehirde kalem tutan bir kısım yargı aynı amaca hizmet etmekte, vesayet sisteminin bekçiliğini yapmaktadırlar. Adaleti ve hukuku tesis etmesi gereken yargı, son zamanlarda ki gelişmelerle korsan gemilerin sığındığı bir liman olmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin esasa girerek ucube kararlarla, Yargıtay’ın hukukta yeri olmayan usul ve yöntemlerle nasıl darbe heveslilerini, derin yapılanmaları koruduğu gözlerden kaçmamaktadır. Hepimizin gözü önünde bir tiyatro oynandı. Halka rağmen gücü kendinde bulan, kendilerini bu ülkenin sahibi sananların sanık olarak yer aldığı Erzincan davası, görevli mahkemenin elinden alındı, Yargıtay’a getirildi. Buna diğer sanıklar eklendi, dosya birleştirildi ve Yargıtay ordu komutanının tutuklanma riskini ortadan kaldırdı.

      Dünyanın güçlü ordularından biri olan, Peygamber ocağı anlayışıyla Malazgirt,  Sakarya ve Çanakkale destanlarını yazan bu ordu ne oldu da üç-beş çapulcuya pabuç bırakarak, yarım asırdır vatan evlatlarını şehit vermeye devam ediyor? Sınırda gece yarısı iki yüz kişiyi çobanlar kurultayı olarak görüp, saldırı emrini vermemekte direnen anlayış ne yapmaya çalışıyor? İsrail’in Heronlarının çalışıp çalışmamasın bir kenara bırakın da Aziz Milletimizin basiretiyle görmeye çalışın. Bu milletin ruhu sizin en önemli silahınız olmalı. Derhal TSK siyasi mücadele ile meşgalesini bırakıp asli işine dönerek, terörle mücadele görevini yerine getirmelidir. Bu görevini de acemi birliğinde üç kurşun atarak dağa gönderdiği askerle değil, profesyonel birliklerle yapmalıdır. Kirli eylemlere bulaşmış, millet egemenliğine tasallutta bulunmuş askeri personel hakkında hemen idari ve adli işlemleri başlatmalıdır. Devlet memurluğunda en ufak hata ağır bedelle ödettirilirken, göz göre-göre yüzlerce genç fidanımızın şehit edilmesinde kime hangi bedel ödettirildi? Sorumlular neden ceza almıyor, neden hala görevlerinin başındalar? Yoksa bu ülkede kimileri devletin memuru iken, kimileri de devletin ağası mı?

      Şehit cenazeleri bize farklı bir gerçeği de göstermektedir. Bu cenaze törenleri kanlı terör örgütünün keyif duyduğu törenler olmaktan çıkarılmalıdır. Devlet törenlerinde al bayraklara sarılı onlarca şehidimizin devlet erkânı önünde anlamsız bir medyatik görüntü oluşturulmasından vazgeçilmelidir. Yine şehit cenazeleri üzerinden siyaset yapılmakta, statükodan yana tavır alan bazı siyasi yapılar bir araya getirilerek siyasete dizayn getirilmek istenmektedir. Şehit verildikçe halkın milli duyguları galeyana getirilmekte ve şehitler sadece belli bir siyasi yapının tekelindeymiş gibi bu siyasi yapıya yönlendirilme yapılmaktadır. Yine şehit verilen yerlere devlet baskıyı artırdıkça da etnik bir siyaset üzerinden siyaset izleyen başka bir siyasi yapı da mağdur rolü oynayarak şehit cenazeleri üzerinden nasibine düşeni almaktadır.

      Bu saldırının en önemli amaçlarından biri de, yaratılış gereği kardeş olan insanları etnik bir çatışmaya götürerek ülkede bir kaos ve kargaşa yaratmak, darbeye zemin hazırlamaktır. Puslu hava özlemiyle yanıp tutuşanların bu umutları kursaklarında kalacaktır. Milletimiz, birlik ve beraberlik içinde bir Türk-Kürt çatışmasına müsaade etmeyecek, terörün üstesinden gelecek azim, güç ve kararlılığa sahiptir. Soğukkanlılığımızı kaybetmeden, aklımızı duygularımızın önüne geçirerek, tahriklere kapılmaksızın, birlik ve dirliğimizi bozmak isteyenlere fırsat vermeyelim.

      Memur-Sen olarak, kimden ve nereden gelirse gelsin terörün her türlüsünü  lanetliyor, saldırılarda hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize sabır ve baş sağlığı, yaralı  askerlerimize de acil şifalar diliyoruz.

      Hasan Yalçın Yaylanın bu açıklamalarının ardından Memur-Sen üyeleri sessizce dağıldılar. Bende tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, milletimize baş sağlığı dilerim.

Bu yazı toplam 2039 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113