• BIST 8718.11
  • Altın 2246.519
  • Dolar 32.3303
  • Euro 35.1933
  • İstanbul 9 °C
  • Ankara 2 °C

Büyük kriz! Türkiye'yi durduramıyorlar

Büyük kriz! Türkiye'yi durduramıyorlar
Suriye'de Esed rejimine destek olan ve Yemen'de meşru yönetimin altını oyan faaliyetlerde bulunan BAE'nin politikalarından duyduğu rahatsızlığı açıkça ifade etmeye başladı.

ABD, Libya'da Rusya ile birlikte hareket eden, Suriye'de Esed rejimine destek olan ve Yemen'de meşru yönetimin altını oyan faaliyetlerde bulunan BAE'nin politikalarından duyduğu rahatsızlığı açıkça ifade etmeye başladı. BAE'nin Kaşıkçı cinayetindeki rolü ve uluslararası silah ambargolarını delmesi sebeplerinden ötürü ABD’de başta Kongre olmak üzere çeşitli yönetim çevrelerinde zaten tepkiler mevcuttu. Son yıllarda izlediği agresif dış politikayla Yemen, Libya ve Suriye gibi kriz bölgelerinde kaosu daha da derinleştiren BAE, müttefiki ABD ile ilişkilerinde bir güven bunalımı yaşayabilir.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) dış politikasının belirleyicisi olan Abu Dabi liderliği, 2010’dan bu yana rejim güvenliği gerekçesiyle Orta Doğu’da müdahaleci dış politikasıyla ön plana çıkıyor. Bu minvalde Abu Dabi, 2014 sonrasında Libya’da darbeci general Halife Hafter’in gayrimeşru güçlerine ve 2018 sonrasında ise Suriye’de Esed rejimine finansal ve askeri desteğini artırdı, Yemen’in toprak bütünlüğünü jeopolitik hedefleri doğrultusunda zedeledi. Son dönemde Türkiye’nin Suriye’de terörle mücadele ve insani diplomasi kapsamında artan angajmanları ve Libya’da Başbakan Fayiz es-Serrac ile temasları sayesinde ülkenin toprak bütünlüğünü sağlamaya yönelik politikaları sonucunda BAE’nin hedefinde olduğu söylenebilir. Fakat BAE’nin hamlelerinin, ülkenin uzun dönemli güvenlik garantilerinin birincil sağlayıcısı olan Batılı ortağı ABD’yi rahatsız etmeye başlamış olduğu ifade edilebilir.

Orta Doğu’da yeni bir düzen tahayyülünü askeri müdahalelerle gerçekleştirmeye çalışan Abu Dabi liderliğinin Veliaht Prens Muhammed bin Zayid, Dışişleri Bakanı , Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş ve Washington Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe aracılığıyla dış politikasını meşrulaştırmaya çalıştığı gözlemleniyor. Bu isimlerin yanına, Muhammed bin Zayid’in kardeşi BAE Ulusal Güvenlik Müsteşarı Tahnun bin Zayid ve yardımcısı Ali eş-Şemsi de eklenebilir.

Abu Dabi’nin 1990’lı yıllarda ABD liderliğinde gerçekleştirilen Barışı Destekleme ve Koruma operasyonlarındaki gösterişsiz rolünü bırakıp agresif bir dış politikaya yönelmesi, bunun sonucu oarak Suriye, Libya ve Yemen gibi çatışma bölgelerindeki kaos ortamlarını daha da derinleştirmesinin ABD’yi de rahatsız etmeye başladığını söyleyebiliriz. Bu doğrultuda Abu Dabi’nin son dönemde araçlarını çeşitlendirip amaçlarını yenilediği dış politikasının müdahaleci karakteri, yakın gelecekte ABD’nin BAE’ye olan mali, askeri ve söylem düzeyindeki desteğinin en azından dönemsel olarak kesintiye uğramasına dahi sebep olabilir.

BAE'nin politikaları ve ABD'nin vizyonu

1990 yılından itibaren savunma ve güvenlik alanında işbirliklerini artıran ABD ile BAE, 2018 yılında ABD’nin 14,5 milyar dolar ticaret fazlası verdiği, toplamda 24,5 milyar dolarlık bir ticaret hacmine sahip. BAE, ABD’nin 50 eyaletini kapsayan yoğun bir ticari ilişki ağına sahip. Bunlar arasında Teksas, Washington ve New York eyaletleriyle daha yoğun ticari ilişki içinde olan BAE, madeni ürünler, nükleer teknoloji, makine-kimya endüstrisine ait araçlar, tarım gereçleri ve benzeri ürünleri yüksek oranda bu eyaletlerden temin ediyor. Olası bir ABD-BAE gerginliği durumunda BAE’nin farklı ABD eyaletlerine farklı seviyelerdeki bağımlılığı sonucu, söz konusu ithalat kalemlerini temin etmesi zorlaşacak ve BAE’nin Batılı ülkeler nezdinde zedelenmiş imajının daha büyük bir darbe alması da söz konusu olabilecek. BAE uzun bir dönem boyunca siyasi ve askeri ilişkiler bakımından da ABD’nin Orta Doğu vizyonunu tehdit eden bir aktör olmamış, aksine, çıkarlarını ABD ile uyumlu hale getirme yoluna gitmiştir. Bu nedenle ilişkilerdeki olası bir gerginlik sadece ticari ilişkileri değil, BAE dış politikasının üzerine inşa edildiği fikirlerin yeniden düşünülmesini gerekli hale getirecektir.

Abu Dabi müdahaleciliğinin Washington’ı iki noktada rahatsız etmeye başladığı söylenebilir. Abu Dabi, dış politikadaki hamleleriyle Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kurumlarının itibar kaybetmesine sebep oluyor ve ABD’nin Orta Doğu’daki çatışma bölgelerine yönelik politikalarına ket vuran ekonomik faaliyetler gerçekleştiriyor. BAE’nin Libya, Suriye ve Yemen’de kaosu derinleştiren faaliyetleri ABD’yi rahatsız etmeye başlamışken, Abu Dabi’nin Ankara’yı sürekli ve mesnetsiz eleştirilerle hedef almasının da ABD’nin tepkisini çekeceği öngörülebilir.

Libya ve Yemen müdahaleleri

BM başta olmak üzere uluslararası örgütlerin itibar kaybına sebep olması bağlamında Abu Dabi'nin, BM Güvenlik Konseyi’nin 2011 yılında uygulamaya koyduğu silah ambargosunu Hafter milislerine gönderdiği silah transferleriyle delmesi açık bir örnek olarak gösterilebilir. Halife Hafter’e siyasi desteğini ve Hafter milislerinin askeri kapasiteyle donatılmasını Libya’da “siyasal çözüm” adı altında meşrulaştırma çabasında olan BAE, kapsayıcı siyasal çözüme ulaşılmasını sağlayabilecek uluslararası örgütlerin bu amaca matuf girişimlerini sonuçsuz kılma amacını güdüyor. BM’nin yanında, siyasal çözümün gerçekleştirilebileceği diğer uluslararası platformlarda Hafter’in sergilediği tutarsız tavırların, başlıca destekçisi olan Abu Dabi’nin telkinleriyle doğrudan alakalı olduğu daha önceden ortaya konulmuştu. Hafter’e verilen desteğin yanında, BAE’nin Libya’da Rusya ile geliştirdiği stratejik işbirliğinin ABD’yi kenara itmeyi amaçladığı da ifade edilmeli.

BAE, Yemen’de ise BM tarafından tanınan Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi’nin otoritesini destekleyen koalisyona dahil olmasına karşın Yemen’in toprak bütünlüğünü zedeleyen faaliyetlerde bulunuyor. Halihazırda ABD Kongresi birçok defa, yol açtığı yıkıcı sonuçlar nedeniyle BAE’nin dahil olduğu koalisyonun faaliyetlerine destek verilmemesi yönünde görüş bildirdi. Nitekim, ABD’nin Yemen’de terörle mücadele operasyonlarının hedeflerinden olan Arap Yarımadası El-Kaidesi üyelerinin bir şekilde Batı menşeli silahlara BAE üzerinden ulaştığı da Uluslararası Af Örgütü tarafından hazırlanan raporda açıklanmıştı. ABD’nin El-Kaide terör örgütünün en tehlikeli uzantısı olarak nitelendirdiği bu örgütün BAE politikaları sonucunda Batı menşeli teçhizatları ele geçirmesi, ABD’nin BAE ile terörle mücadele konusunda işbirliğini yeniden değerlendirebileceği anlamına gelebilir.

Suriye ile normalleşme çabaları

BAE, Libya ve Yemen’in yanında Suriye’de, Beşşar Esed rejimiyle 2018 yılında Şam Büyükelçiliği’nin tekrar açılması vesilesiyle ilişkilerini sıkılaştırdı. Ekonomik ilişkilere bakıldığında, Abu Dabi’nin Şam’a gıda ve tıbbi malzeme yardımı yaptığı ve Suriye’nin yeniden yapılandırılması kapsamında Şam’daki kamu binalarının, elektrik santrallerinin ve şehirdeki su şebekelerinin yenilenmesini üstleneceği ifade edildi. Bunun yanı sıra Abu Dabi-Şam ilişkilerindeki normalleşmenin askeri ve güvenlik boyutları çerçevesinde, rejim pilotlarının yeteneklerinin geliştirilmesi için Abu Dabi’nin batısında Al-Ayn’da yer alan askeri akademiye gönderildikleri belirtiliyor.

Esed rejimini diplomatik çözüme zorlamak amacıyla, Haziran 2020’de ABD’de yürürlüğe giren Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası kapsamında BAE ile ilişkili kişi ve kurumların da yaptırımlara tabii tutulabileceği, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey tarafından belirtilmişti. Nitekim, BAE vatandaşlarının Şam rejimiyle ekonomik ilişkilerinin yanında, Dubai ve Şarika emirliklerindeki şirketlerin, 2011’de başlatılan ABD yaptırımlarına rağmen Şam rejiminin hava kuvvetlerine ve rejimin, kontrolündeki bölgelerdeki internet servislerini yönetmesine imkân sağlayacak kapasiteleri temin ettiği belirtiliyor. Bunun yanında ABD makamlarının uyarılarına rağmen BAE’li 40 şirket, Ağustos 2019’da düzenlenen 61. Uluslararası Şam Fuarı’na katıldı.

ABD’nin Suriye’de Abu Dabi liderliğinin izlediği politikadan duyduğu rahatsızlık sadece Sezar Yasası ile gündeme gelmedi; Mart 2020 tarihindeki Moskova Mutabakatı görüşmeleri sırasında da bu durum açıkça ortaya çıktı. Mart ayında Ankara ile Moskova arasında görüşmeler sürerken, Abu Dabi’nin Ulusal Güvenlik Müsteşarı Yardımcısı Ali eş-Şemsi aracılığıyla Beşşar Esed’e İdlib Ateşkesi’ni bozması karşılığında ödenmesi planlanan 3 milyar doların ilk kısmı 250 milyon doların ödendiği ortaya çıktı. Bu gelişmeden haberdar olan ABD’nin net bir şekilde Abu Dabi’nin planlarına karşı olduğu belirtilmişti. Fakat Moskova Mutabakatı sonrası dahi Abu Dabi liderliği Suriye’deki yıkıcı faaliyetlerine devam ederek 3 milyar doların üçte birinin ivedi bir şekilde ödenebileceğini ifade etti.

Türkiye karşıtlığı

Abu Dabi liderliğinin Washington’ı rahatsız etmeye başlayan tavırları, Türkiye’nin doğrudan hedef alınmasını da kapsıyor. Yakın zamanda basına sızan bir e-postada, BAE’nin Washington Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe’nin ABD’li yetkililere gönderdiği mektupta "Türkiye’nin Libya'daki eylemleri kontrol edilmedikçe bu, kolayca kötüden daha kötüye gidebilir" ifadelerini kullandığı belirtildi.

Türkiye ile Fransa arasında yakın zamanda Akdeniz’de meydana gelen olaylar silsilesinin ardından Enver Gargaş yaptığı açıklamada, "BAE, Türkiye’den süregelen açıklamalar ve düşmanlıklar karşısında Fransa ile dayanışmasını teyit etmektedir; Türkiye’nin BM tarafından onaylanan bir silah ambargosunu uygulayan Fransız donanmasını hedef almasını kınıyoruz" ifadelerini kullandı.

Bunun yanında geçtiğimiz günlerde Türkiye karşıtı demeçlerine devam eden Gargaş, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin Mısır’ın Libya’da bir askeri harekât başlatabileceğine dair ifadelerinden sonra, “Türkiye’nin yayılmacı stratejisinin Arap dünyasının içerisinde bulunduğu zayıflıktan yararlandığını” iddia etti. “Türkiye’nin zamanla Arap dünyası ile komşuluk ve karşılıklı saygı ilişkileriyle ekonomik ve siyasal bağlarını güçlendirdiğini, fakat Türk yetkililerin artık Arap dünyasını yayılmacılık ve Türkiye’nin hayallerinin genişleyebileceği bir ortam” olarak gördüklerini öne süren Gargaş daha önce de Türkiye’nin Suriye’de terörle mücadele kapsamında 9 Ekim 2019’da başlattığı Barış Pınarı harekâtı ve 27 Şubat 2020’de başlattığı Bahar Kalkanı harekâtını, "Arap ulusal egemenliği ve ulusal güvenliğine doğrudan bir tehdit" olarak nitelendirmişti.

Bütün bunlara ek olarak BAE’nin Libya’da Mısır’ı askeri anlamda devreye sokmaya çalıştığı ve ABD’nin siyasi olarak Libya’da BAE faaliyetlerini onaylaması için Washington'da lobicilik faaliyetleri yürüttüğü ortaya çıktı. Libya’da siyasal çözüm süreçlerine ket vurması ve Suriye’de Sezar Yasası kapsamında uyarılması, ABD yönetiminden BAE’nin müdahaleciliğine yönelik tepkilerin olduğunun emareleri. Abu Dabi’nin Cemal Kaşıkçı cinayetindeki rolü ve uluslararası silah ambargolarını delmesi sebeplerinden ötürü ABD’de başta Kongre olmak üzere çeşitli yönetim çevrelerinde zaten tepkiler mevcuttu. Abu Dabi'nin Libya ve Suriye’deki faaliyetlerinin bu tepkileri daha da artırması muhtemel.

Nitekim ABD ile ileride sorun yaşayabilecek olan BAE’nin Rusya ile ilişkilerini geliştirmesi önemli bir eğilim olarak ortaya çıkıyor. Gerek Hafter’e verilen destek gerek Beşşar Esed rejimine yönelik politika ve gerekse Yemen’de ayrılıkçı yapı Güney Geçiş Konseyi’ne verilen ortak destek, 2010’dan bu yana gelişen BAE-Rusya ortaklığını, ABD-BAE ilişkilerinin geleceği açısından yakından izlenmesi gereken bir trend olarak ortaya çıkarıyor.

[ODTÜ Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora eğitimine devam eden Gökhan Ereli Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Körfez Çalışmaları Koordinatörlüğü’nde araştırma asistanı olarak görev yapmaktadır]

Kaynak:Yeniakit

Etiketler: , ,
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113