• BIST 9989.82
  • Altın 2439.282
  • Dolar 32.4246
  • Euro 34.6533
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 15 °C

Fransa kabul etmemiş, Türkiye dışlanmıştı!

Fransa kabul etmemiş, Türkiye dışlanmıştı!
Yerli ve milli savunma sanayiinden gelen müjdelere eklenen oyunculardan biri de ANKA-3 oldu. Türkiye, 2000’lerin başında Fransa liderliğinde yürütülen benzer bir projeye başvurmuş ve ‘İş paylaşımı yapıldı. Yer yok.’ cevabını almıştı.

Türkiye savunma sanayii alanında attığı adımlarla dünyada adından söz ettiriyor. Geçmişte Türkiye'nin ihtiyacı olan platform, silah ya da sisteme ulaşamama sorunu sıkça konuşulan meselelerden biri oldu. Parasını verip dahi alınamayan, parasıyla alınsa dahi bir türlü istenilen fayda sağlanamayan, parasını ödenmesine rağmen teslim alınamayan savunma sanayii örnekleri pek de az sayılmaz.

Bu noktada en çok bilinenlerden biri de hiç şüphesiz yerli/milli insansız hava araçları. Bayraktar TB2 ve ANKA platformlarının geldiği başarılı noktada ABD ve İsrail’in o dönemde bize bir türlü vermek istemediği S/İHA’ların etkisi oldukça fazla.

fstl3jbwaaexv38.jpg

TÜRKİYE 2000’Lİ YILLARDA BAŞVURDU

TRT Haber'de yayınlanan Sertaç Aksan imzalı haberde, Uçan kanat tasarımıyla Türkiye'nin bugüne kadar sahip olduğu insansız hava araçlarından çok farklı görünen ve ilk kez geçtiğimiz günlerde görücüye çıkan ANKA-3’ün de benzersiz hikayesine yer verildi.

ANKA-3’ün Türk savunma sanayii için ne anlama geldiğine geçmeden önce bu süreçten kısaca bahsetmek gerek. Aslında Ankara, 2000’li yılların başından itibaren geleceğin hava araçlarına yönelik adımlar atmak istedi. Bu kapsamda kapısı çalınan ilk projelerden biri NEURON İnsansız Hava Muharebe Aracı (UCAV) Programı oldu.

Bu proje temel olarak, uluslararası işbirliği ile geliştirilen deneysel bir insansız savaş hava aracının üretimini kapsıyordu. Projeye dahil olan ülkeler arasında Fransa, Yunanistan, İtalya, İspanya, İsveç ve İsviçre vardı. Amaç orta-yüksek tehdit savaş bölgelerinde çalışabilen görünürlüğü çok düşük otonom bir S/İHA oluşturmaktı.

O dönemde projeye katılmak isteyen Ankara’nın 2005 yılındaki resmi başvurusu Fransa tarafından reddedilmişti. Gerekçe olarak, sanayi ekibinin oluşturulduğu, sanayi ortakları arasında iş paylaşımının yapıldığı ve yeni bir ortağın ancak NEURON UCAV’nın ilk test uçuşunun yapılması sonrası alınabileceği belirtildi.

Masadaki takvime göre ilk uçuş 2011’de yapılacaktı ve bu da Türkiye’nin bu alanda hiçbir şey yapmadan 6 yıl beklemesi anlamına geliyordu.

fstl3i9wcaadmbj.jpg

Yaşananları yakından takip eden isimlere göre Fransa’nın bu kararında Yunanistan etkili olmuştu ve Atina yönetimi Türkiye’nin söz konusu projeye dahil edilmemesi konusunda ciddi bir lobi faaliyetinde bulunmuştu.

KÖTÜ KOMŞU ANKA-3 SAHİBİ YAPTI

Tüm bu sürecin ardından Türkiye bu alanda da çalışmalara başladı. Her ne kadar ANKA-3 biraz sürpriz sayılsa da aslında süreci bilenler için durum pek de öyle değil. Konuya hakim bir kaynakla ANKA-3’ü konuşmak için bir araya geldiğimizde bizi Aralık 2015’e götürüyor… O tarihte paylaşılan bir slaytta zaten ANKA-3’ün mevcut haline çok yakın bir görselin kullanıldığını öğreniyoruz.

ANKA-3’ün en dikkat çekici özelliği tabi ki ‘uçan kanat’ olarak adlandırılan bir formda olması. Uçan kanat; kuyruksuz, sabit kanatlı motorlu hava araçlarına verilen genel bir isim. Aslında çok ciddi avantajları beraberinde getirse de bu tasarımda bir hava aracı üretebilmeniz için ciddi meydan okumaları da aşmanız gerekiyor.

Burada bir parantez açalım ve Türkiye’nin ‘uçan kanat’ tasarımını ilk ve son kez 1948 yılında Yavuz Kansu imzalı THK-13 isimli uçakta denediği bilgisini paylaşalım. O zaman Türkiye’nin elindeki imkan ve kabiliyetler kısıtlı olduğu için bu proje rafa kalkmış.

Çünkü uçan kanatlar için en büyük zorluk platformun kontrol edilebilmesi. Herhangi bir dikey eksenli aksam ya da dikey yüzey olmaması nedeniyle bu uçaklar ‘kararsız ve kontrol edilebilmesi çok güç’ olarak kabul ediliyor. Uçan kanat bir platformda görev icra edebilmek için gelişmiş teknoloji ve algoritmalara ihtiyaç var. Aslında Türkiye söz konusu projeyle bir nevi küresel rakiplerine de sahip olduğu teknolojilerle ilgili meydan okuyor.

TÜRK MÜHENDİSLERİN MARKA İŞLERİNDEN BİRİ

Savunma sanayii sektörünü yakından takip eden uzmanların üzerinde hemfikir olduğu konuların başında ANKA-3’ün mühendislik ve işçilik açısından son derece iyi göründüğü gerçeği var. Tabi burada Türkiye’nin hem F-35 uçaklarının üretim sürecinden hem de Milli Muharip Uçak projesinin gelişim aşamalarından elde ettiği birikimler öne çıkıyor.

Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir’in ANKA-3 ile Hürjet’in uçuş tarihleri için Nisan 2023’ü işaret ettiğini hatırlatalım ve devam edelim. Eğer ANKA-3’ün ilk uçuşu ve testleri başarıyla tamamlanırsa Türkiye son derece önemli bir güç çarpanı kazanmış olacak. ANKA-3 jet motoru ve hızıyla, yüksek yük taşıma kapasitesi, radarda neredeyse görünmeyen kuyruksuz yapısıyla İHA alanında yeni bir sayfa açacak.

Konuya hakim kaynağın üzerinde durduğu bir diğer önemli konuysa ‘Loyal Wingman’ oluyor. Türkçeye ‘sadık kanat adamı ya da sadık yoldaş’ olarak çevriliyor. Bu konseptte; insanlı ve insansız savaş uçakları aynı kolda birlikte uçuyor. Eğer çok yüksek riskli bir görev varsa pilot kendiyle birlikte uçan insansız hava uçaklarını o hedefe yönlendiriyor. Aynı zamanda insanlı bir uçak olmadan da insansız savaş uçakları kendileri bir kol halinde görev icra edebiliyor.

ANKA-3 ve MMU’nun aynı çatı altından çıkıyor olması birbirleriyle ‘Loyal Wingman’ konseptinde uçabilmelerinin de önünü açıyor. Haliyle MMU-ANKA-3 ikilisi Türk Silahlı Kuvvetleri için ‘son derece ölümcül bir ikili’ tanımlamasını fazlasıyla hak ediyor. KAYNAK:HABER7

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113