• BIST 9530.47
  • Altın 2475.487
  • Dolar 32.4663
  • Euro 34.8424
  • İstanbul 17 °C
  • Ankara 15 °C

YENİ ZELANDA HALKI NEFRETİ YENİYOR

Cemal Kapan

Yaşanan bu olaya bir isim koymak imkansız. İnsanlık tam anlamıyla kontrolünü kaybetmiş durumda. Olay sonrasında ülke başkanları Paris’teki Charlie Hebdo mizah dergisi saldırısından sonra olduğu gibi kol kola girip yürüyüp dünyaya bir mesaj falan vermedi. Hatta adına terör bile demediler. Bu da batı medeniyetinin ikiyüzlülüğünün ispatıdır.

Nefret söylemlerinin, faşizanlığın ve ırkçılığın dünyanın her köşesinden fışkırdığı karanlık zamanlardan geçiyoruz. Sonra bir gün Yeni Zelanda’nın başbakanı Jacinda Ardern gibi bir lider çıkıyor bu zifiri karanlığın içinden.

Ardern, en başından beri, teröristin saldırdığı kişilerin Yeni Zelanda’yı yurt olarak seçen kişiler olduğunu söyledi: “Onlar ‘biziz’. Bize karşı bu saldırıyı gerçekleştiren şahıs ise bizden değil.”

Başbakan başörtüsü ile geldiği tören alanında, “Hz Muhammed, Sallallahu Aleyhi ve Sellem” diyerek başladı konuşmasına ve “Biz biriz” diye haykırdı. Daha sonra ezan başladı, ardından 2 dakikalık saygı duruşuna geçildi.

Bu küçük ülke bir Cuma günü yaşadığı korkunç saldırıdan sonra bütün dünyaya öyle bir ders veriyor ki... O küçük ülkenin unutmaya yüz tuttuğumuz empati kavramını öyle içten benimsemiş, öyle cesur, öyle samimi bir başbakanı var ki!

Gözlerimi kapadığımda gözümde canlanan tek görüntüde Ardern, hayatını kaybedenlerin ailelerini ziyareti esnasında bir kadına sarılırken gözlerini kapamış vaziyette duruyor. Tek kelime etmese de olur, çünkü davranışının içtenliği ve sahiciliğini işte o kapanan göz kapakları ele veriyor. Sevdiğine, acısını paylaştığına, sevinciyle sevindiğine, hüznüyle üzüldüğüne sıkı sıkı sarılırken gayri ihtiyari kapatır insan gözlerini. O anda sadece duygu akıp gider iki insanın arasından. Ardern, duygularını halkına, hatta dünya halklarına yaymayı başardı. En çok da merhametini.

Ardern, terör saldırısının ardından ABD Başkanı Donald Trump ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde geçen diyalog da başta ABD olmak üzere dünya basınında geniş yer buldu. Christchurch’teki cami saldırılarının ardından ‘beyaz milliyetçiliğinde bir yükseliş görmediğini’ söyleyen Trump görüşmede Yeni Zelanda'ya nasıl yardım edebileceğini sordu. Ardern de cevap olarak, "Tüm Müslüman topluluklara sempati ve sevgi göstererek' dedi. 11 Eylül’den beri Batı’da yükselen Müslüman düşmanlığını yok saymaya, bu düşmanlığın adını koymaktan imtina etmeye adeta ant içmiş çevrelerin panzehiri sanki Yeni Zelanda Başbakanı’nın bu kucaklayıcı tavrı. 

Yeni Zelanda Herald gazetesinin siyaset muhabiri Claire Trevett saldırının ardından camiye gelerek taziye sunan Ardern hakkında köşesinde şunları yazdı:

"Böyle bir hadise sonrasında başörtüsü ve üzgün yüz ifadesi ile Müslüman toplumun yanında sanki kendi evladını yitirmiş gibi bakan bir siyasiden daha güçlü sembolik bir yanıt olamazdı."

Gösterdiği empati ve kapsayıcı tutum ile dünya çapında milyonlarca insanın takdirini toplayan Yeni Zelanda Başbakanı Ardern, terör saldırısının ülkesinde ayrışmalara ve ötekileştirmelere yol açmasına müsaade etmeyerek diğer dünya liderlerine örnek teşkil eden bir siyasetçi görüntüsü çizdi.

Saldırının ardından ulusal yas ilan etmesi, parlamentodaki konuşmasına 'Selamün Aleyküm' ile başlayarak ölenlerin anısına mecliste Kur'an'dan ayet okutması ve "Bu saldırı ile tarihimiz değişti o halde yasalarımız da değişecek" diyerek üç gün gibi kısa bir süre içerisinde otomatik ve yarı otomatik tüm silahların satışının ülkede yasaklanmasını sağlaması Ardern'in sadece görüntü olarak değil somut olarak da adımlar attığını gösterdi.

Ayrıca parlamento konuşmasında saldırganın adını dahi anmayacağını ve aradığı şöhreti kazanmasına izin vermeyeceğini söyledi. "O bir terörist, bir suçlu, bir aşırılık yanlısı. Ancak ben konuştuğumda isimsiz olacak."

Yeni Zelanda Başbakanı Ardern, ırkçı, aşırı sağcı ideolojiyle mücadelenin ancak küresel dayanışma içerisinde yürütülebileceğini söyledi. BBC'den Clive Myrie'in sorularını yanıtlayan Ardern, "Küresel bir çağrı yapıyorum. Yeni Zelanda'nın başına gelen şey, başka bir yerde büyüyen bir kişinin başka bir yerde öğrendiği ideolojiyle gelip bize karşı şiddet kullanmasıdır. Dolayısıyla küresel anlamda güvenli, hoşgörülü ve kapsayıcı bir dünyaya sahip olmak istiyorsak, sınırlarla düşünmemeliyiz. Bu konuda görmek istediğimiz liderlik bu" dedi.

Eylemin yapılış tarzının ve üzerinde çalışılmış manifestonun, “Başkalarını da özendirmeyi hedeflediği” dikkate alınarak, saldırının ilham vermesini engelleyecek bir harekât tarzı benimsendi. Camiler çiçek bahçesine döndü. Kadınlar Müslümanlarla aynı yerden bakıp aynı yerden incindiklerini göstermek için başlarını örttüler. Cuma vakti ezanlar televizyonlardan, radyolardan canlı ve hoparlör eşliğiyle verildi. Yeni Zelanda’nın en etkili gazetesi The Press, şehit düşen ilk kişi olan Hacı Davud Nebi’nin son sözleri olan “Selam kardeşim” sözüne binaen ilk sayfasında Arapça “Selam” kelimesini koydu ve saldırı kurbanlarının isimlerine yer verdi.

Ardern, saldırıların ardından ülkesini krizlerin en derininden birleştirici ve kucaklayıcı bir yöntemle ustaca çıkaran, bunun (nasıl) yapılabileceğini de dünyaya adım adım gösteren bir lider olarak tarihe damga vuracak. 38 yaşındaki Jacinda Ardern, bize bilge olmak için yaşlı olmak gerekmediğini gösterdi. 

Bu yazı toplam 1393 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113