• BIST 9079.97
  • Altın 2323.963
  • Dolar 32.3643
  • Euro 34.9402
  • İstanbul 16 °C
  • Ankara 13 °C

BELKIS OLABİLMEK-2

Sebahat Çakır

2.Bölüm / Hüdhüd Belkıs’ın Bahçesinde

Hz. Davut (a.s)ın hazırlıklarına başlayıp, tamamlanması Süleyman (a.s)a nasip olacak olan Kudüs’deki kutsal mabed; üç semavi dinde mühim yeri olan Kur’an da Mescid-i Aksa (en uzak mescid) olarak geçen Beyt-ül Makdis olarak da bilinir. Davut (a.s)ın ahirete irtihal ettikten sonra tahta geçen Süleyman (a.s) dört yıl sonra Mescid-i Aksa’nın inşasını tamamlamaya başlar. Bu mukaddes mabedin inşasında birçok uzman mühendislerin yanı sıra cinlerin ve şeytanların çalıştığını Kur’an-ı Kerimde geçen ayetler vasıtasıyla bilmekteyiz. ‘’Onlar(cinler) Süleyman için mihraplar yapardı.’’ (Sebe/13) ‘’ Dalgıç ve yapı ustası şeytanları ve daha diğerlerini zincirlerde bağlı olarak onun (Süleyman’ın) emrine verdik.’’ (Sad/37-38) Mescidin yapımında kullanılan altın, gümüş, mücevherat ve denizden çıkarılan saf inciler cinler tarafından temin edilirdi. Yaratılış olarak kavgacı, kontrol edilmesi ve emir altına alınması oldukça zor olan cinlerin Süleyman (a.s)ın emrine verilmesi, Allahu Teala’nın (c.c) ın büyük bir lütfuydu. Hatta şöyle denir: ‘’Hz. Süleyman’ın yanında bulunan bir melek onun emrinden dışarı çıkanı ateşten kamçı ile vurarak yakardı.’’ (Kurtubi,14-244)

Yedi yıl kadar süren çalışmanın sonunda uzaktan bakılınca bir altın parçası görünümünde, görenlerin hayran olduğu eşsiz mabed, Mescid-i Aksa tamamlanır. Son derece mütevazi ve dünya malına ve saltanatına önem vermeyen kimliğiyle tanınan Süleyman (a.s)ın bu derece ihtişamlı bir mabed yaptırmasının sebebi; devletinin imparatoru olarak, dünya malına değer veren diğer iktidarlara bir meydan okuma siyaseti idi.

Süleyman (a.s) hac vazifesi için bütün etba-ı ile önce Mescid-i Haram’a oradan da Yemene gitmek üzere yola çıkar. Birçok devlet erkanı, vezirler, insanlar, cinler ve hayvanlardan oluşan Süleyman (a.s)ın muhteşem ordusu, düzenli bir ordu şeklinde ilerlemeye başlar. Süleyman (a.s)ın emrine verilen rüzgarın sabah esintisi ile bir aylık yol, akşam esintisi ile de bir aylık yol alınırdı. Böylece Süleyman (a.s) ve ordusu bir günde iki aylık mesafe katederdi. (Bkz. sebe/12) Bu konu ile ilgili olarak Hasan-ı Basri rahimehullah derki; ‘’Hz. Süleyman (a.s) kendisini ibadetten alıkoyan atlarına kızıp onları boğazlayınca Allahü Teala onların yerine kendisine daha hayırlı bir binek olarak rüzgarı verdi. Onun emriyle istediği yere esip gidiyordu; onun sabah gidişi bir aylık yol, akşam gidişi de bir aylık yoldu.’’ (Sa’lebi, Keşfve’l Beyan 5-142)

Ruhu’l Beyan sahibi İsmail Hakkı Bursevi bu konuyla ilgili yaptığı açıklama ile konunun biraz daha iyi anlaşılmasına yardımcı oluyor. Şöyle ki; ‘’Süleyman (a.s) bir gün öğle namazını kıldıktan sonra kürsüsünde otururken içinden cihat etme arzusu geçmekte idi. O sırada ayette sözü geçen (Sad/31-33) atların kendisine sunulmasını ister. Atlar ona sunulunca, onların güzelliklerine şaşakalır. Bu sırada güneş batar. Hz. Süleyman (a.s) ikindi namazını ve virdini yani o zaman diliminde okuduğu zikrini unutur. Etrafındakiler de kendisinden çekindiğinden dolayı virdi olduğunu hatırlatmazlar. Süleyman peygamber içine düştüğü bu gaflet sebebiyle üzülür. Gönlüne Allah’tan başka şeylerin sevgisinin girdiğini hissetmenin verdiği pişmanlıkla atları geri ister ve yüce Allah’a (c.c) yaklaşmak ve O’nun hoşnutluğunu elde etmek için onları keser. Hz. Süleyman (a.s) bu hareketiyle Hakk’ın farizası karşısında dünya malının hiçbir öneme haiz olmadığını göstermek istemiştir.’’ (Ruhu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an)

Ey yolcu! Sende dünya sevgisinin sembolü olan atlarını istiğfar kılıcıyla kes. Kes ki gönül gözünden zulmet hicabı kalksın, ilahi muhabbet esintisi bahş olsun. Seni bu dünya mezbelesinden (çöplüğünden) alıp, ruhunu ulvi makamlara mi’rac ettirsin.

Süleyman (a.s) ve ordusu dönüş yolunda ve Karınca Vadisindeler! Karıncaların çokluğundan dolayı bu isimle anılan bu vadide bir ses işitir Hz. Süleyman (a.s). Bu ses, rüzgârın Süleyman (a.s)ın kulağına fısıldadığı bir karıncanın cılız sesiydi. ‘’Ey karıncalar yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin. Karıncanın bu sesini işiten Süleyman (a.s) tebessüm ederek güler.’’ (Neml/18) Süleyman (a.s) karıncaların zarar görmemesi için rüzgâra durmasını emreder. Karınca beyine yaklaşır ve sorar: ‘’Niçin karıncaları uyardın? Benim zulmedeceğimden mi korktun?” der.’’ Karınca, ‘’Ey Süleyman farkına varmadan deyişimi işitmedin mi?” der. O zaman Hz. Süleyman hem adaletinin ve merhametinin ortaya çıkmasından dolayı, hem de karıncanın diğer karıncaları uyarması hoşuna gider ve tebessüm eder. Karınca ile Süleyman(a.s) arasındaki bu diyalog, Cenab-ı Hakk’ın da hoşuna gider ki; bu hadiseyi Neml yani karınca demek olan surede ümmet-i Muhammed’e anlatır. Bizde bu sayede hayvan haklarının yıllar önce her şeyin yaratıcısı Allah (c.c) tarafından koruma altına alındığını öğreniyoruz.

Süleyman (a.s) ile karıncanın konuşmaları devam eder, karınca derki; ‘’Ey Süleyman sana niçin Süleyman dendiğini biliyor musun? Hz. Süleyman (a.s) hayır bilmiyorum der. Karınca, senin kalbin selim (temiz ve pak) olduğu için, sana verilen mülke ve saltanata meyletmediğin için’’ der. Mal varlığı ile imtihan, yokluğu ile olan imtihandan çok daha zor olabilir. Zira mevcut varlık içinde, bu meşgalenin kişiyi kulluk vazifelerini yerine getirmekten alıkoymaması, üstelik kalbin bu durumdan etkilenmeyip, gurur ve kibire kapılmadan selim bir kalp sahibi olunması oldukça mühimdir. Bu ve buna benzer imtihanların en ağırı peygamberlere verilmiştir.

Bu konuşmalar olurken, namaz ve mola için konaklama telaşındaki ordu, su bulma telaşı ile muzdariptir. Bu hadisenin tahmini San’a (Yemen) civarında gerçekleştiğini düşünürsek, coğrafya olarak su ihtiyacının ve su bulma güçlüğünün ne derece mühim olduğunu tahmin edebiliriz. Durum Süleyman (a.s)a bildirilir. O’da kuşları teftiş ederek hüdhüdü arar fakat bulamaz.

Hüdhüd; ibibik, çavuşkuşu, taraklı, tarakbaşlı gibi farklı isimlerle anılan Mısır ve Filistin civarında yaşayan bir kuş türü olarak bilinir. Eşine bağlılığı ile bilinen, yaşlı ana ve babasına yiyecek getiren sadakat misali bir kuş olduğu söylenir. Annesi öldüğünde onu gömecek bir yer buluncaya kadar taşıdığından, başındaki tepeliği yani külahı anne babasına hürmetinden dolayı ‘’sadakat tacı’’ olarak verilmiştir denir.

Hüdhüd kuşunun en önemli özelliklerinden ve Süleyman(a.s) tarafından aranma sebeplerinden biri de; ‘’Hüdhüd kuşu, camın içinde suyu gördüğü gibi toprağın altındaki suyu da görüyordu. Suyun bulunduğu yeri gagasıyla eşiyor, sonra şeytanlar gelerek oradan suyu çıkarıyordu.’’(1)

Bir rivayete göre de; ‘’Hz. Süleyman (a.s) bir sefer esnasında bütün maiyyetiyle birlikte rüzgâr tarafından uçurulan bir halı üzerinde yol almakta ve kuşlar tarafından güneşten korunmakta iken bir noktadan başına güneş ışıkları gelince oraya bakar ve hüdhüdün yerinde olmadığını fark eder. Yapılan soruşturmada kuşların yöneticisi olan akbaba onu bir yere göndermediğini söyleyince Hz. Süleyman(a.s) öfkelenir, hüdhüdü mutlaka bulmasını emreder. Hüdhüdü aramaya giden kartal, havada Yemen’den dönen hüdhüdle karşılaşır, beraberce Hz. Süleyman’ın huzuruna gelirler. Hz. Süleyman (a.s) hüdhüdün anlattıklarını dinledikten sonra bir mektup vererek onu Sebeliler’e gönderir.’’(2)

Peygamber efendimizin öldürülmesini yasakladığı (İbn-i Abbas (r.a)da rivayetle ‘’hüdhüd, göçeğen kuşu, arı ve karınca’’) bir kuş olan hüdhüd, tasavvuf kültüründe de karşımıza çıkar. Hüdhüd bize ilahi sırlara ermiş, Hakk’ın (c.c) tecellisine mazhar olmuş, madde dünyasının fevkinde, bazı şeyleri idrak edebilen, arif bir zat suretini sembolize eder. Baykuşlar ise; hakikati idrak edemeyen, zulmet perdelerinden dolayı güneş ışığını yani hakikati temaşa etmekten aciz ve aynı zamanda hakikatlerden haber verenlere de düşman kesilen kişilerin timsalidir. Böyle olan kişilere esrar-ı ilahiden ve ulvi makamlardan bahsetmek hiçbir mana ifade etmez. Güneşi görmeyenin sabahı inkar etmesi gibi, daimi bir körlüktür. Nitekim Hz. Mevlana ‘’Baykuşların, Doğanlara düşman oldukları gibi, bizde velilere düşman olmuşuz da, bu dünya harabesinde yerleşip kalmışız. Bilgisizliğimiz, körlüğümüz yüzünden Hakk’ın velilerini hor görmek, onları incitmek istiyoruz. Bu Hak kuşlarının yani velilerin hüdhüdü (ilahi elçisi) yüzlerce Belkıs’ın yolunu açar, onları Hakk’a davet eder.’’ (Mesnevi, II/3745-3750)

Hüdhüd toprağın altındaki suyu görürken, Baykuş ise zahir olan güneşi bile görmekten acizdir. Bir ömür sabah karanlığı yaşar. Feridüddin Attar, Mantık’at Tayr adlı eserinde ‘’Hüdhüd, hakikat yolunun yolcuları olan kuşlara/saliklere yani insanlara kılavuzluk yapan bir mürşid-i kamili sembolize eder. Yaratılış sırlarına aşina, sülük yolunun edep ve adaplarını, inişini, yokuşunu, korku ve tehlikelerini bilen, sırtına tarikat elbisesini, başına hakikat tacını giymiş bir rehberdir. Saliklerin dertlerini dinler, onların manevi rahatsızlarını tesbit edip, verdiği güzel nasihatlerle hakikat yolcularına rehberlik yapar.’’

‘’Hüdhüdü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı.’’ (Neml/20) diyerek Süleyman (a.s) hüdhüdü aramakta iken, hüdhüd nerede? Süleyman (a.s) ve ordusunun konaklama işiyle meşgul olmasından faydalanan Ya’fur isimli hüdhüd dolaşmaya çıkar. Etrafı gözden geçirirken Sebe ülkesinin melikesi Belkıs’ın bahçesini görür ve bu yeşilliğin içinde dişi bir hüdhüd dikkatini çeker. Orada bulunan Ufayr adında ki Yemen hüdhüdü ile sohbete dalar. Hüdhüd namaz vakti gelip de suya ihtiyaç duyan Süleyman (a.s) ın kendisini bulamamasından endişe ederse de bir türlü oradan ayrılamaz. Ya’fur’un endişe içinde olduğunu fark eden Ufayr, ona efendisi olan Belkıs’ tan ve mülkünden bahseder ve ona Belkıs’ın sarayını gezdirir. Bu bilginin Süleyman (a.s) ın ilgisini çekeceğini hatırlatır. Belkıs ve hükümranlığı hakkında detaylı malumat elde eden Ya’fur geri döndüğünde ikindi vakti olmuştur. Hz. Süleyman’ın susuz bir alanda konakladığında, önce insanlar, cinler ve şeytanlardan su bulmalarını istediği, daha sonra hüdhüdü arattığı, fakat onun bulanamadığını anlatır. Vehb.b. Münebbih’e göre ise hüdhüdün aranma sebebi nöbetine gelmeyişidir.’’

Süleyman (a.s) kendisinden habersiz kayıplara karışan Ya’fur’a çok öfkelidir. Bu durum Kur’an-ı Kerimde şöyle bahsedilir: “Bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmediği takdirde muhakkak onu ağır bir şekilde cezalandıracağım ya da kafasını keseceğim.’’ Hz. Süleyman (a.s)ın kuşlara verdiği cezalardan biri de, onları kendi cinsi olmayan yabancı bir kuşla birlikte aynı kafese koymaktı. Süleyman (a.s)ın kuşları ve diğer hayvanları benzeri hatalardan sakındırmak ve kendisine boyun eğdirmek için onlara ceza vermesi helal kılınmış idi. Fakat Süleyman (a.s) teenni ve ferasetle hareket edip ‘’Yahut bana mazeretini gösteren açık bir delil getirir.’’ demekle büyük bir fazilet örneği sergilemiştir. Emri altındaki bir kuşa bu derece savunma ve mazeretini beyan etme hakkı vererek adaletle hüküm verme konusunda

kural koyucudur. Hiçbir güç ve iktidar, emri altındakilere zulmetme hakkına sahip değildir. Sosyal statüsü ne olursa olsun, hiçbir kimsenin, hiçbir kimseyi yargısız infaz etme hakkına sahip değ

Hz. Süleyman (a.s)ın huzuruna gelen hüdhüde ordudan uzaklaşma sebebini sordu, hüdhüd şöyle dedi: “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim. Ben, o Sebe halkına hükümdarlık eden bir kadın gördüm. Kendisine bir sultanın muhtaç olduğu kuvvet ve alet türü her şeyden verilmiş ve onun büyük bir tahtı var. Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm.’’( Neml/22-24) Hüdhüd Hz. Süleyman’a bu mühim haberi paylaştıktan sonra, onlara suyun yerini gösterdi, orayı kazdılar ve su ihtiyaçlarını karşıladılar.

Süleyman (a.s) hüdhüd kuşundan bu durumu işitince, bir mektup yazıp, hüdhüd ile Belkıs’a gönderir.

İran edebiyatında sevgiliden haber getiren bir kuş olarak kullanılan hüdhüd, Nabi’nin şu beytinde ,o, sevgiliden diğerine mektup getiren bir habercidir. “Ey name sen ol mahlikadan mı gelürsün, Ey Hüdhüd-i ümmid Seba’dan mı gelürsün’’(Ö. Faruk Harman-Cemal Kurra’’Hüdhüd’’, İ. Pala, age.s.228)

Hüdhüd yine Belkı’sın bahçesinde…

 

Bu yazı toplam 2493 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Duyuru Gazetesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 02164912882 05323834739 Faks : 0216 4917113